Post by Viktoriya van Rijn on Jul 2, 2012 10:39:42 GMT 3
Gercek Isim: Cemre
Rp Deneyimi: 5yıl
Istenen Irk: Guphen/Berddinel
Ornek Rp:
Sonsuzluk. Hiçbir zaman hissedilemeyecek kadar uzakta. Bazen buz gibi soğuk, bazen ateş kadar sıcak.. Eğer ikisini ayıran bir çizgi mevcutsa, belki o da hayat. Bazen acımasız olsa da, kendini hüznün getirisi olan gözyaşı denizinde boğularak bulsan da… Yinede bazılarına göre yaşamaya değecek kadar güzel.. Ancak bazıları, hala isimlendirilemeyecek şekilde öyle kalmaya devam edecekler.
Kışın kristalimsi beyaz habercileri, en yükseklerden paraşütle atlarken, soğuktan kıpkırmızı kesilmiş burnuna bir haberci konuverdi. Çivi çiviyi söker mantığıyla, ısındığını hissetti. Çatlamış, uyuşmuş ellerini, kalın mantosunun ceplerine soktu. Orada güvende olmalıydılar. Nefes alıp verirken çatlak dudaklarının arasından zorla çıkan, duman görünümlü sıcak hava, görüşüne küçük ama tatlı bir engel katıyordu. İçindeki tarif edilemez huzursuzluğa iyi gelen tek şey, büyük bir öfkeyle, sokak zemininde savunmasızca duran taşları döven botlarıydı. Fiziksel olarak soğuk hissediyordu, ancak bu onun pek umurunda değildi.. Hem evinde kaloriferler yandığında ne oluyordu ki? Bedeni ısınıyor, ancak ruhundaki o boşluk her zaman soğuk kalıyordu. Hiçbir zaman da ısınacakmış hissi vermiyordu ona .. Umutsuz adımlarını, sonsuzluğa doğru çevirdi. Nerede olduğunun, kimlerle olduğunun, nasıl gittiğinin bir önemi yoktu. Önemli olan nereye gidiyor olduğuydu.. Bu yüzden sokaklardan geçerken ne isimlerine, ne karşısına çıkan insanlara, ne de söylenen sözlere dikkat ediyordu. Sokaklar onun için bir araç, insanlarsa sadece bulanık siluetlerdi .. Sözler havada aslılı kalmış, engel olamıyordu ona . Gözleri ayaklarına bakarken, beyni O’nu düşünüyordu.
Umut onun için, O’na kavuşmaktı. Ona tekrar kavuşmaksa, sonsuzlukta saklıydı. Sırf bu sebepten, çocukluk yıllarında üzerine giydiği, ona büyük gelen, daha sonra alıştığı bencilliğinden soyunarak, ruhu adeta koşuyordu.
Güneş, o en tatlı rengine bürünmüş, beyaz renkli bulutların ardından sonsuz denizde, dalga dalga, özgürce yüzüyordu. Bugünlerde böyle bir manzara yakalamak, zordu. Aylak şansı olmalıydı. Büyük yamacın en ucundan bu manzarayı seyretmek çok güzeldi. Hem beyaz haberciler ince ince dökülüyor, açık sarı saçlarının üzerine düşüp ince bir tabaka halini alırken, sonsuzluğun derin sularında ise boğuluyordu, Hem de güneş, bembeyaz haberci bulutlarının ardından yavaş yavaş gidiyordu.
Aciz bedeni, orada öylece çakılı kalmıştı. Manzaraya bakarken, aklından hiç bir şey geçmiyordu. Sadece zamanın gelmesini bekliyordu. Uzun boyuyla orantılı saçları, hafif esen tatlı rüzgar eşliğinde dans edercesine uçuşurken bedeni sabitti. Artık hiçbir şey hissedemediğinden, kıpırdamaya bile üşeniyordu. Bir damla saydam cisim, mavi gözlerinden aşağıya doğru kendine bir yol bulup gidiyordu. Önce burnunun kenarından kıvrıldı, sonra dudağının kenarında donup kaldı. Soğuktan kurumuş dudaklarını ıslatma gereği bile duymuyordu. Güneşin elveda diyişine birkaç dakika şahit olduktan sonra beyninde hoş olmayan şeyler dolaşmaya başladı…
… Bir dakika sonra vücudunun soğuk ve sert bir şeye çarptığını hissetti. Şimdiye kadar hissettiği ilk şey, bu acımasız cismin verdiği acıya duyduğu mutluluktu. Sonra kendini baştan aşağa ıslanmış hissetti. Şimdi içini inanılmaz güçlü bir huzur kaplamıştı, yada bu suyun ciğerlerine dolarken verdiği acıydı. Artık O’na kavuşacaktı. En sevdiğine. Hayatının anlamına. Onu boş yere üzdüğü, ölmesine izin verdiği biricik aşkına. Yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu. Batıyordu. Denizin ta en derinlerine doğru iniyordu. Belki bu herkese göre sondu. Ama o böyle düşünmüyordu. Bu onun başlangıcıydı. Ona göre asla batmıyordu ki.. Aksine en yükseğe doğru ilerliyordu. Sonsuzluğa, nihayet ulaşıyordu. Beyninden geçen düşünce ve hayaller tek tek yok olurken, son bir cümle kaldı aklında. ‘Seni seviyorum aşkım.’
Rp Deneyimi: 5yıl
Istenen Irk: Guphen/Berddinel
Ornek Rp:
Sonsuzluk. Hiçbir zaman hissedilemeyecek kadar uzakta. Bazen buz gibi soğuk, bazen ateş kadar sıcak.. Eğer ikisini ayıran bir çizgi mevcutsa, belki o da hayat. Bazen acımasız olsa da, kendini hüznün getirisi olan gözyaşı denizinde boğularak bulsan da… Yinede bazılarına göre yaşamaya değecek kadar güzel.. Ancak bazıları, hala isimlendirilemeyecek şekilde öyle kalmaya devam edecekler.
Kışın kristalimsi beyaz habercileri, en yükseklerden paraşütle atlarken, soğuktan kıpkırmızı kesilmiş burnuna bir haberci konuverdi. Çivi çiviyi söker mantığıyla, ısındığını hissetti. Çatlamış, uyuşmuş ellerini, kalın mantosunun ceplerine soktu. Orada güvende olmalıydılar. Nefes alıp verirken çatlak dudaklarının arasından zorla çıkan, duman görünümlü sıcak hava, görüşüne küçük ama tatlı bir engel katıyordu. İçindeki tarif edilemez huzursuzluğa iyi gelen tek şey, büyük bir öfkeyle, sokak zemininde savunmasızca duran taşları döven botlarıydı. Fiziksel olarak soğuk hissediyordu, ancak bu onun pek umurunda değildi.. Hem evinde kaloriferler yandığında ne oluyordu ki? Bedeni ısınıyor, ancak ruhundaki o boşluk her zaman soğuk kalıyordu. Hiçbir zaman da ısınacakmış hissi vermiyordu ona .. Umutsuz adımlarını, sonsuzluğa doğru çevirdi. Nerede olduğunun, kimlerle olduğunun, nasıl gittiğinin bir önemi yoktu. Önemli olan nereye gidiyor olduğuydu.. Bu yüzden sokaklardan geçerken ne isimlerine, ne karşısına çıkan insanlara, ne de söylenen sözlere dikkat ediyordu. Sokaklar onun için bir araç, insanlarsa sadece bulanık siluetlerdi .. Sözler havada aslılı kalmış, engel olamıyordu ona . Gözleri ayaklarına bakarken, beyni O’nu düşünüyordu.
Umut onun için, O’na kavuşmaktı. Ona tekrar kavuşmaksa, sonsuzlukta saklıydı. Sırf bu sebepten, çocukluk yıllarında üzerine giydiği, ona büyük gelen, daha sonra alıştığı bencilliğinden soyunarak, ruhu adeta koşuyordu.
Güneş, o en tatlı rengine bürünmüş, beyaz renkli bulutların ardından sonsuz denizde, dalga dalga, özgürce yüzüyordu. Bugünlerde böyle bir manzara yakalamak, zordu. Aylak şansı olmalıydı. Büyük yamacın en ucundan bu manzarayı seyretmek çok güzeldi. Hem beyaz haberciler ince ince dökülüyor, açık sarı saçlarının üzerine düşüp ince bir tabaka halini alırken, sonsuzluğun derin sularında ise boğuluyordu, Hem de güneş, bembeyaz haberci bulutlarının ardından yavaş yavaş gidiyordu.
Aciz bedeni, orada öylece çakılı kalmıştı. Manzaraya bakarken, aklından hiç bir şey geçmiyordu. Sadece zamanın gelmesini bekliyordu. Uzun boyuyla orantılı saçları, hafif esen tatlı rüzgar eşliğinde dans edercesine uçuşurken bedeni sabitti. Artık hiçbir şey hissedemediğinden, kıpırdamaya bile üşeniyordu. Bir damla saydam cisim, mavi gözlerinden aşağıya doğru kendine bir yol bulup gidiyordu. Önce burnunun kenarından kıvrıldı, sonra dudağının kenarında donup kaldı. Soğuktan kurumuş dudaklarını ıslatma gereği bile duymuyordu. Güneşin elveda diyişine birkaç dakika şahit olduktan sonra beyninde hoş olmayan şeyler dolaşmaya başladı…
… Bir dakika sonra vücudunun soğuk ve sert bir şeye çarptığını hissetti. Şimdiye kadar hissettiği ilk şey, bu acımasız cismin verdiği acıya duyduğu mutluluktu. Sonra kendini baştan aşağa ıslanmış hissetti. Şimdi içini inanılmaz güçlü bir huzur kaplamıştı, yada bu suyun ciğerlerine dolarken verdiği acıydı. Artık O’na kavuşacaktı. En sevdiğine. Hayatının anlamına. Onu boş yere üzdüğü, ölmesine izin verdiği biricik aşkına. Yüzünde kocaman bir gülümseme oluştu. Batıyordu. Denizin ta en derinlerine doğru iniyordu. Belki bu herkese göre sondu. Ama o böyle düşünmüyordu. Bu onun başlangıcıydı. Ona göre asla batmıyordu ki.. Aksine en yükseğe doğru ilerliyordu. Sonsuzluğa, nihayet ulaşıyordu. Beyninden geçen düşünce ve hayaller tek tek yok olurken, son bir cümle kaldı aklında. ‘Seni seviyorum aşkım.’