Post by Veronica D'Angelo on Aug 13, 2011 15:04:40 GMT 3
Gercek Isim: Fulya
Rp Deneyimi: 6
Istenen Irk: Jolazzov/Akavyo
Ornek Rp:
Daha önce girmediğim bu kasaba barından pek hoşlanmadığımı düşünüyorum. Toz kokuyor ve… Son derece tekinsiz görünüyor. Fakat buraya davet edildim ve kendime seçme hakkı tanıyamayacağım kadar ciddi bir konu söz konusu. Geçmiş hayatım boyunca yeterince hata yaptım ve şimdi hatalarımı telafi zamanı.
Elimdeki yıpranmış mektuplara tekrar göz atarken her zamanki sükunetimi korumakta zorlandığımı hissediyorum. Mektuplar yeni değil aslında; tam aksine birisi neredeyse on yıllık ama ben on yıl önce onu görmezden gelmeyi tercih etmiştim. Kurduğum tatlı düzeni ve edindiğim yeri sarsmamak adına bir çocuğun ve bir kadının hayatını zehir ettiğimi düşünmek bile kendimden nefret etmeme neden oluyor şimdilerde. Bunu fark etmekte çok geciktiğimi biliyorum; tek yapabileceğim şey affedilmeyi ummak.
On yıl öncesine tarihlenmiş olan o ilk mektupta bir çocuğum olduğu yazıyordu. Elime geçtiği günü daha dün gibi hatırlıyorum. Bakanlıkta çalışmaya başlayalı bir iki yıl olmuştu ve öyle emin adımlarla yürüyordum ki yolumda herkes geleceğimin parlaklığından söz ediyordu. Yirmilerimin ortasında güzel bir işi ve mutlu bir ilişkisi olan, geleceği parlak genç bir adamdım. Altın günlerimi yaşıyordum. Sonra bir mektup geldi. Kimden geldiğinin merakı daha mektubu elime almadan sarmıştı tüm benliğimi. Mektubu açıp daha ilk sözcüğü okuduğum anda merak uçup gitmiş, yerini tarif edilemeyecek kadar bölünmüş duygulara bırakmıştı. Duygularımın dürtülerimi tetiklediği deli çağlarımda aşık olduğum ve aşkın ateşini aynı yatakta söndürebileceğimi düşündüğüm kadının elinden çıkmıştı mektup. Tatlı hayallerimiz vardı onunla; evimizi ve çocuklarımızı düşlüyor, el değmemiş uzun otların arasına uzanıp saatlerce konuşuyorduk. Ama o kalbini açtıkça, benim gözümdeki ilginçliğini yitirmeye başlamıştı ve nihayet ne teninde, ne de ruhunda keşfedilmemiş tek bir köşe kalmadığında yolumu onun yolundan ayırmaya karar vermiştim. Yeni ruhlara dokunmak, yeni bir hayat kurmak istiyordum kendime; konuşacak cesaretim de yoktu. Onu öylece bırakıp kendi yolumdan yürüdüm ve istediğimi de yaptım; yeni bir hayatı kovaladım.
Aradan geçen altı yıl boyunca kendi yolumda yürüyüp ondan gelen her çağrıyı görmezden gelmiştim ve en sonunda ince yazısıyla süslediği bir kağıt geçmişti elime. Şimdilerde altı yaşında olan küçük bir kız çocuğuna sahip olduğundan söz ediyordu; benim çocuğuma…
Her satırla birlikte şaşkınlığım yerini öfkeye bırakıyordu; öfkelenmek, hele tamamen masum olan o kadına ve çocuğa öfkelenmek kolay gelmişti bana. Mektubu görmezden gelip hayatıma kaldığım yerden devam etmeyi tercih etmiştim. Nasıl olsa evlenmişti ve evlendiği adam bebeği kendi çocuğu sanıyordu; mutlu ailelerinde bana ihtiyaçları yoktu.
Bu sarsıcı gerçeği hemen hasıraltı edip kariyerimin peşinden koşmaya devam ettim. Sadece bazı geceler yanımda uyuyan bir kadın olduğunda, ya da bir çocuk gördüğümde vicdanımın sızlamasına engel olamıyordum. O küçük çocuğun terk edilmişliğinden mi, yoksa terk edip gittiğim kadının dualarından mı bilmiyorum ama ilişkilerim sağlıklı değildi artık. Elimi attığım her şey elimde kalıyordu. Her kaybedişimde biraz daha fazla yer eder olmuştu küçük kız zihnimde. Her geçen yıl biraz daha yaşlandıkça üzerimdeki ağırlık da büyüyordu sanki. Arada gelen bir iki mektup da etkiliydi tabi bunda. Birisi bir yardım çağrısıydı, diğeri de bir istek. Üzerimde daha büyük bir yük yaratmasına rağmen o mektupları da görmezden gelmeyi başarmıştım. Ama yıllar süren sessizlikten sonra gelen son not –mektup diyemeyeceğim kadar kısaydı- kayıtsız kalamayacağım kadar sarsmıştı beni. Çocuğumun annesi ölmüştü ve vasiyeti ‘kızımıza’ göz kulak olmamdı.
Hayatını zehir ettiğim o güzel kadın aklımdan çıkmıyordu notu aldığımdan beri. Neler yaşamış olabileceğini hayal bile edemiyordum. Benden iki defa yardım isteyecek kadar kötü duruma düştüğünü şimdi görebiliyordum ancak. Muhtaç olmayan bir kadın, neden kendisini terk edip giden bir adama mektup yazardı ki?
Bunu daha önce fark edebilmiş olsaydım şayet, şimdi yaşıyor olabilirdi ve hiç tanımadığım o kız annesinden ayrılmak zorunda kalmazdı. Bu düşünce zihnimde büyüdükçe işimde de sağlıklı kararlar veremez olmuştum. Günah çıkartmaya, Juliet’le konuşmaya ihtiyacım vardı. On altı yaşındaki bir kız çocuğunu bir başına bırakamazdım; üstelik vicdanım artık taşıyamayacağım bir yük olmaya başlamıştı.
Şimdi tanımadığım bir kızın gelmesini beklerken ne söyleyeceğimi düşünüyordum. Hangi bahaneyle avutabilirdim ki onu? Üstelik karakterine dair en ufak bir fikrim bile yoktu. Kendimi baba gibi hissetmiyor, baba olmanın nasıl bir duygu olduğunu bilmiyordum. Önümde uzun ve zorlu bir yol olduğunun bilinciyle kapıya diktim gözlerimi; gelmeliydi artık. Hoş, gelse bile nasıl tanıyacağımı bilmiyordum onu. Kendisiyle görüşmek istediğimi yazdığım ve okuldan gerekli izinleri alacağımı bildirdiğim, konuşmak istediğim konunun gerçekler hakkında olduğunu belirttiğim kısa notuma aynı ölçüde kısa bir cevap vererek gün, saat ve yeri söylemişti. Bir de kızıl saçları olduğunu not düşmüştü kağıdın altına; notun korkusuz ve biraz da ukala bir havası vardı. Bu kız hakkında birkaç fikir oluşmasını sağlamıştı zihnimde ama hala benim için büyük bir karanlıktı Juliet.
Nihayet kapıda kızıl, hatta neredeyse kırmızı bir baş belirdiğinde tedirginlikle kalktım sandalyeden ve oturduğum yeri görmesini sağladım. Bana doğru yürümeye başladığında şöyle bir süzdüm genç kızı; bana annesini hatırlatıyordu. Yürüyüşü ve duruşu aynı ona benziyordu. Anıların ve biraz sonra yapacağım konuşmanın gerginliğiyle terleyen elimi uzattım kıza ve oturmasını işaret ettim.
Selam vermek bile zor geliyordu. Komikti alsında; neredeyse kırklı yaşlarına yaklaşmış iri yarı ben, karşımdaki narin görünüşlü genç kızdan korkuyordum. Oysa mahkeme salonunda, dönemin en azılı suçlularını yargılarken bile böyle endişelenmemiştim hiç. Belki de şimdi suçlu olduğumu bildiğimdendi korkum.
Juliet’in sabırsızlandığını gördüğümde, konuşmam gerektiğini fark ederek boğazımı temizledim hafifçe. “Hoş geldin Juliet. Benim hakkımda herhangi bir şey biliyor musun bilmiyorum; annenle bunun hakkında konuştunuz mu hiçbir fikrim yok.” Duraksayıp kızın gözlerine baktım bir an. “İsmim Alejandro; bakanlıkta çalışıyorum ve bana yıllar önce gönderilmiş bir mektup yüzünden buradayım.” Devam etmem gerektiği konusunda tereddütlerim vardı. Kızın tepkisini ölçmem gerektiğini düşünerek sustum. Yumruk yaptığım elimle cübbemin cebindeki mektupları kavramıştım sıkıca. Onlar bana bir çeşit güç veriyordu.
Rp Deneyimi: 6
Istenen Irk: Jolazzov/Akavyo
Ornek Rp:
Daha önce girmediğim bu kasaba barından pek hoşlanmadığımı düşünüyorum. Toz kokuyor ve… Son derece tekinsiz görünüyor. Fakat buraya davet edildim ve kendime seçme hakkı tanıyamayacağım kadar ciddi bir konu söz konusu. Geçmiş hayatım boyunca yeterince hata yaptım ve şimdi hatalarımı telafi zamanı.
Elimdeki yıpranmış mektuplara tekrar göz atarken her zamanki sükunetimi korumakta zorlandığımı hissediyorum. Mektuplar yeni değil aslında; tam aksine birisi neredeyse on yıllık ama ben on yıl önce onu görmezden gelmeyi tercih etmiştim. Kurduğum tatlı düzeni ve edindiğim yeri sarsmamak adına bir çocuğun ve bir kadının hayatını zehir ettiğimi düşünmek bile kendimden nefret etmeme neden oluyor şimdilerde. Bunu fark etmekte çok geciktiğimi biliyorum; tek yapabileceğim şey affedilmeyi ummak.
On yıl öncesine tarihlenmiş olan o ilk mektupta bir çocuğum olduğu yazıyordu. Elime geçtiği günü daha dün gibi hatırlıyorum. Bakanlıkta çalışmaya başlayalı bir iki yıl olmuştu ve öyle emin adımlarla yürüyordum ki yolumda herkes geleceğimin parlaklığından söz ediyordu. Yirmilerimin ortasında güzel bir işi ve mutlu bir ilişkisi olan, geleceği parlak genç bir adamdım. Altın günlerimi yaşıyordum. Sonra bir mektup geldi. Kimden geldiğinin merakı daha mektubu elime almadan sarmıştı tüm benliğimi. Mektubu açıp daha ilk sözcüğü okuduğum anda merak uçup gitmiş, yerini tarif edilemeyecek kadar bölünmüş duygulara bırakmıştı. Duygularımın dürtülerimi tetiklediği deli çağlarımda aşık olduğum ve aşkın ateşini aynı yatakta söndürebileceğimi düşündüğüm kadının elinden çıkmıştı mektup. Tatlı hayallerimiz vardı onunla; evimizi ve çocuklarımızı düşlüyor, el değmemiş uzun otların arasına uzanıp saatlerce konuşuyorduk. Ama o kalbini açtıkça, benim gözümdeki ilginçliğini yitirmeye başlamıştı ve nihayet ne teninde, ne de ruhunda keşfedilmemiş tek bir köşe kalmadığında yolumu onun yolundan ayırmaya karar vermiştim. Yeni ruhlara dokunmak, yeni bir hayat kurmak istiyordum kendime; konuşacak cesaretim de yoktu. Onu öylece bırakıp kendi yolumdan yürüdüm ve istediğimi de yaptım; yeni bir hayatı kovaladım.
Aradan geçen altı yıl boyunca kendi yolumda yürüyüp ondan gelen her çağrıyı görmezden gelmiştim ve en sonunda ince yazısıyla süslediği bir kağıt geçmişti elime. Şimdilerde altı yaşında olan küçük bir kız çocuğuna sahip olduğundan söz ediyordu; benim çocuğuma…
Her satırla birlikte şaşkınlığım yerini öfkeye bırakıyordu; öfkelenmek, hele tamamen masum olan o kadına ve çocuğa öfkelenmek kolay gelmişti bana. Mektubu görmezden gelip hayatıma kaldığım yerden devam etmeyi tercih etmiştim. Nasıl olsa evlenmişti ve evlendiği adam bebeği kendi çocuğu sanıyordu; mutlu ailelerinde bana ihtiyaçları yoktu.
Bu sarsıcı gerçeği hemen hasıraltı edip kariyerimin peşinden koşmaya devam ettim. Sadece bazı geceler yanımda uyuyan bir kadın olduğunda, ya da bir çocuk gördüğümde vicdanımın sızlamasına engel olamıyordum. O küçük çocuğun terk edilmişliğinden mi, yoksa terk edip gittiğim kadının dualarından mı bilmiyorum ama ilişkilerim sağlıklı değildi artık. Elimi attığım her şey elimde kalıyordu. Her kaybedişimde biraz daha fazla yer eder olmuştu küçük kız zihnimde. Her geçen yıl biraz daha yaşlandıkça üzerimdeki ağırlık da büyüyordu sanki. Arada gelen bir iki mektup da etkiliydi tabi bunda. Birisi bir yardım çağrısıydı, diğeri de bir istek. Üzerimde daha büyük bir yük yaratmasına rağmen o mektupları da görmezden gelmeyi başarmıştım. Ama yıllar süren sessizlikten sonra gelen son not –mektup diyemeyeceğim kadar kısaydı- kayıtsız kalamayacağım kadar sarsmıştı beni. Çocuğumun annesi ölmüştü ve vasiyeti ‘kızımıza’ göz kulak olmamdı.
Hayatını zehir ettiğim o güzel kadın aklımdan çıkmıyordu notu aldığımdan beri. Neler yaşamış olabileceğini hayal bile edemiyordum. Benden iki defa yardım isteyecek kadar kötü duruma düştüğünü şimdi görebiliyordum ancak. Muhtaç olmayan bir kadın, neden kendisini terk edip giden bir adama mektup yazardı ki?
Bunu daha önce fark edebilmiş olsaydım şayet, şimdi yaşıyor olabilirdi ve hiç tanımadığım o kız annesinden ayrılmak zorunda kalmazdı. Bu düşünce zihnimde büyüdükçe işimde de sağlıklı kararlar veremez olmuştum. Günah çıkartmaya, Juliet’le konuşmaya ihtiyacım vardı. On altı yaşındaki bir kız çocuğunu bir başına bırakamazdım; üstelik vicdanım artık taşıyamayacağım bir yük olmaya başlamıştı.
Şimdi tanımadığım bir kızın gelmesini beklerken ne söyleyeceğimi düşünüyordum. Hangi bahaneyle avutabilirdim ki onu? Üstelik karakterine dair en ufak bir fikrim bile yoktu. Kendimi baba gibi hissetmiyor, baba olmanın nasıl bir duygu olduğunu bilmiyordum. Önümde uzun ve zorlu bir yol olduğunun bilinciyle kapıya diktim gözlerimi; gelmeliydi artık. Hoş, gelse bile nasıl tanıyacağımı bilmiyordum onu. Kendisiyle görüşmek istediğimi yazdığım ve okuldan gerekli izinleri alacağımı bildirdiğim, konuşmak istediğim konunun gerçekler hakkında olduğunu belirttiğim kısa notuma aynı ölçüde kısa bir cevap vererek gün, saat ve yeri söylemişti. Bir de kızıl saçları olduğunu not düşmüştü kağıdın altına; notun korkusuz ve biraz da ukala bir havası vardı. Bu kız hakkında birkaç fikir oluşmasını sağlamıştı zihnimde ama hala benim için büyük bir karanlıktı Juliet.
Nihayet kapıda kızıl, hatta neredeyse kırmızı bir baş belirdiğinde tedirginlikle kalktım sandalyeden ve oturduğum yeri görmesini sağladım. Bana doğru yürümeye başladığında şöyle bir süzdüm genç kızı; bana annesini hatırlatıyordu. Yürüyüşü ve duruşu aynı ona benziyordu. Anıların ve biraz sonra yapacağım konuşmanın gerginliğiyle terleyen elimi uzattım kıza ve oturmasını işaret ettim.
Selam vermek bile zor geliyordu. Komikti alsında; neredeyse kırklı yaşlarına yaklaşmış iri yarı ben, karşımdaki narin görünüşlü genç kızdan korkuyordum. Oysa mahkeme salonunda, dönemin en azılı suçlularını yargılarken bile böyle endişelenmemiştim hiç. Belki de şimdi suçlu olduğumu bildiğimdendi korkum.
Juliet’in sabırsızlandığını gördüğümde, konuşmam gerektiğini fark ederek boğazımı temizledim hafifçe. “Hoş geldin Juliet. Benim hakkımda herhangi bir şey biliyor musun bilmiyorum; annenle bunun hakkında konuştunuz mu hiçbir fikrim yok.” Duraksayıp kızın gözlerine baktım bir an. “İsmim Alejandro; bakanlıkta çalışıyorum ve bana yıllar önce gönderilmiş bir mektup yüzünden buradayım.” Devam etmem gerektiği konusunda tereddütlerim vardı. Kızın tepkisini ölçmem gerektiğini düşünerek sustum. Yumruk yaptığım elimle cübbemin cebindeki mektupları kavramıştım sıkıca. Onlar bana bir çeşit güç veriyordu.