Post by Alexander Lachowski on Jul 26, 2011 20:28:10 GMT 3
Sıkıntılı geçen gecenin ardından gözlerini yeni bir güne açan mavi gözlü genç, bedenini yavaşça hareket ettirmiş altındaki çarşaf biraz daha kırışmıştı. Yaz ayının getirdiği sıcaklık uyumada zorluk yaşatıyor, yatağında bir sağa bir sola dönmesine neden oluyordu. Gözkapaklarını birkaç kez kapatıp açtıktan sonra uyuşmuş bedenini harekete geçirme zamanı gelmişti. Kan akışının yavaşça hızlandığını fark edebiliyor, hücreleri yeniden faaliyete geçiyordu. Bedenini hafifçe dikleştirdiği sırada ayaklarını da aynı anda yatağından aşağıya doğru kaydırıyordu, derin bir iç çekerek. Oturur pozisyona geçtiğinde belini hafifçe bükmüş, beklemeye başlamıştı. Bugün kendisini bir garip hissediyordu sanki hayattan soğumuştu. Belki de bu geceleri ara ara uyanmasından kaynaklanabilirdi. Sıcak basmış bedenini serinletmek için banyonun yolunu tutmaya başlamıştı, parmak uçlarında yürüyerek.
Yerdeki döşemelerin yerini fayanslar almaya başladığında banyoya geldiğinin fark eden Alex, muslukların önünde durarak karşısında aslılı duan aynadan bedenini incelemeye başladı. Saçları karmakarışık, yüzü bugün biraz daha beyaz ve teni olabildiğince gerdindi. Bir şeyler ters gidiyordu ama ne? Gözleri hala maviydi tek iyi olan şey de buydu. Alex, kendisini ne zaman kötü hissetse bedeninde değişiklikler oluyordu özellikle gözlerinde. Soğuk bir duşun kendisine iyi geleceğini düşünen genç, vakit kaybetmeden üzerindeki kıyafetlerini çıkararak duşa girmişti. Soğuk su bedeniyle ilke temasında hafif bir ürpermiş, derin bir nefes almıştı. Su damlaları bedenini hızla dövmesi kendisine uygulanan masaj niteliğindeydi. Saçından akan su damlaları hızla yanaklarına oradan boynuna ve tüm bedenine ulaşıyordu. Yavaşça yüzünü yukarı kaldırdığında yüz hatlarına akan sular, uyuyan bedenini uyandırmaya yetmişti. Musluğu yavaşça kapatıp bedenindeki su damlalarının süzülmense izin verdiğinde sağ elini saçlarına götürmüştü. Karışık olan saçarlı artık daha düzdü ve bedenindeki o sıcaklık hissi kaybolmuştu. Yeniden aynanın karşısına geçtiğinde bir şeyin değiştiğini fark etmişti; gözleri. Mavi olan gözleri artık açık renkte değil aksine daha da koylaşmış ve simsiyah bir tona bürünmüştü.
Yeniden yatakhanesine geldiğinde odanın güney yamacında bulunan yatakta yatan Albert’e göz atmıştı yüzündeki hafif bir gülümsemeyle. Keyfinin yerine gelmesi için Albert en iyi oyuncaktı. Fakat önce üzerindeki kıyafetlerden kurtulmalıydı. Dolabına doğru yöneldiğinde gözlerinin rengine uygun bir şeyler giymeyi düşünmüştü; siyah. Siyah bir kısa kolluyu dolabından çıkardığında hızlıca kollarından geçirerek bedenine oturttu. Siyah ile beyazın muhteşem uyumunu gösteren şortu bacaklarından hızlıca geçirdi. Şimdi sıra Albert’e gelmişti. Uyuyan güzelin uyanması gerekiyordu. Yatağının ucuna geldiğinde sesini hafif incelterek Carmelita’nın ses tonuna uydurmaya çalışmıştı.
“Albert, hadi uyan!”
“Carmy!”
Bir anlığına gözlerini açan genç adam karşısında Alex’i gördüğüne sevinmemiş olacak ki kaşları çatılmıştı. Ses benzetmesini başarılı bir şekilde uygulamış olmalıydı yoksa Albert bu saatte asla uyanmazdı.
“Oğlum hadi uyan lan! Bir şeyler oluyor.”
“Git başımdan! Ne olduğu umurumda değil!”
“Senin zaten Carmelita’dan başka ne umurunda oldu ki!”
Bir anda sinir katsayıları yükselmiş, kalp atışları hızlanmıştı. Vücudu nedenini bilmediği bir sebepten ötürü tepki vermeye devam ediyordu. Bir an önce sakinleşmeye ihtiyacı vardı. Yatakhanenin kapısına doğru yöneldiğinde aklında tek bir yer vardı; kendisini her zaman rahatlatan yer.
Akademinin koridorlarından geçerek bahçeye ulaşmış olan genç adam nehir kıyısına doğru hızla ilerlemeye devam ediyordu. İçindeki sıkıntıdan bir an önce kurtulmalıydı, neden böyle hissettiğini bir türlü anlayamıyor olması daha da sinirlenmesine, karamsar olmasına neden oluyordu. Doğanın şefkatli kollarına bedenini hızlıca atmış, yeşil çimlere bedenini yüklerini taşıyan ayakları ile baskı uyguluyordu. Nehir kıyısına yaklaştığını gösteren su sesleri kulağına çalınıyordu rahatlatıcı bir sesle. Güneş ışınları nehrin üzerinden yansıması gözlerini kamaştırsa da bu durum Alex’e çok iyi gelmişti. Nehrin kıyısında bulunan haşmetli dallarıyla gölgelik kazandıran ağacın yanına doğru ilerlediğinde bir bedenin daha orada olduğunu fark etti. Henüz kim olduğu anlayabilecek bir mesafeye ulaşmamıştı. Yavaş adımlarla ilerlemeye, derin derin nefesler almaya devam ediyordu. Gözleri karşısındaki siluetin yüzünü gördüğünde yüzünde hafif bir şaşkınlık ifadesi kapladı.
“Cornelia?”
Yerdeki döşemelerin yerini fayanslar almaya başladığında banyoya geldiğinin fark eden Alex, muslukların önünde durarak karşısında aslılı duan aynadan bedenini incelemeye başladı. Saçları karmakarışık, yüzü bugün biraz daha beyaz ve teni olabildiğince gerdindi. Bir şeyler ters gidiyordu ama ne? Gözleri hala maviydi tek iyi olan şey de buydu. Alex, kendisini ne zaman kötü hissetse bedeninde değişiklikler oluyordu özellikle gözlerinde. Soğuk bir duşun kendisine iyi geleceğini düşünen genç, vakit kaybetmeden üzerindeki kıyafetlerini çıkararak duşa girmişti. Soğuk su bedeniyle ilke temasında hafif bir ürpermiş, derin bir nefes almıştı. Su damlaları bedenini hızla dövmesi kendisine uygulanan masaj niteliğindeydi. Saçından akan su damlaları hızla yanaklarına oradan boynuna ve tüm bedenine ulaşıyordu. Yavaşça yüzünü yukarı kaldırdığında yüz hatlarına akan sular, uyuyan bedenini uyandırmaya yetmişti. Musluğu yavaşça kapatıp bedenindeki su damlalarının süzülmense izin verdiğinde sağ elini saçlarına götürmüştü. Karışık olan saçarlı artık daha düzdü ve bedenindeki o sıcaklık hissi kaybolmuştu. Yeniden aynanın karşısına geçtiğinde bir şeyin değiştiğini fark etmişti; gözleri. Mavi olan gözleri artık açık renkte değil aksine daha da koylaşmış ve simsiyah bir tona bürünmüştü.
Yeniden yatakhanesine geldiğinde odanın güney yamacında bulunan yatakta yatan Albert’e göz atmıştı yüzündeki hafif bir gülümsemeyle. Keyfinin yerine gelmesi için Albert en iyi oyuncaktı. Fakat önce üzerindeki kıyafetlerden kurtulmalıydı. Dolabına doğru yöneldiğinde gözlerinin rengine uygun bir şeyler giymeyi düşünmüştü; siyah. Siyah bir kısa kolluyu dolabından çıkardığında hızlıca kollarından geçirerek bedenine oturttu. Siyah ile beyazın muhteşem uyumunu gösteren şortu bacaklarından hızlıca geçirdi. Şimdi sıra Albert’e gelmişti. Uyuyan güzelin uyanması gerekiyordu. Yatağının ucuna geldiğinde sesini hafif incelterek Carmelita’nın ses tonuna uydurmaya çalışmıştı.
“Albert, hadi uyan!”
“Carmy!”
Bir anlığına gözlerini açan genç adam karşısında Alex’i gördüğüne sevinmemiş olacak ki kaşları çatılmıştı. Ses benzetmesini başarılı bir şekilde uygulamış olmalıydı yoksa Albert bu saatte asla uyanmazdı.
“Oğlum hadi uyan lan! Bir şeyler oluyor.”
“Git başımdan! Ne olduğu umurumda değil!”
“Senin zaten Carmelita’dan başka ne umurunda oldu ki!”
Bir anda sinir katsayıları yükselmiş, kalp atışları hızlanmıştı. Vücudu nedenini bilmediği bir sebepten ötürü tepki vermeye devam ediyordu. Bir an önce sakinleşmeye ihtiyacı vardı. Yatakhanenin kapısına doğru yöneldiğinde aklında tek bir yer vardı; kendisini her zaman rahatlatan yer.
Akademinin koridorlarından geçerek bahçeye ulaşmış olan genç adam nehir kıyısına doğru hızla ilerlemeye devam ediyordu. İçindeki sıkıntıdan bir an önce kurtulmalıydı, neden böyle hissettiğini bir türlü anlayamıyor olması daha da sinirlenmesine, karamsar olmasına neden oluyordu. Doğanın şefkatli kollarına bedenini hızlıca atmış, yeşil çimlere bedenini yüklerini taşıyan ayakları ile baskı uyguluyordu. Nehir kıyısına yaklaştığını gösteren su sesleri kulağına çalınıyordu rahatlatıcı bir sesle. Güneş ışınları nehrin üzerinden yansıması gözlerini kamaştırsa da bu durum Alex’e çok iyi gelmişti. Nehrin kıyısında bulunan haşmetli dallarıyla gölgelik kazandıran ağacın yanına doğru ilerlediğinde bir bedenin daha orada olduğunu fark etti. Henüz kim olduğu anlayabilecek bir mesafeye ulaşmamıştı. Yavaş adımlarla ilerlemeye, derin derin nefesler almaya devam ediyordu. Gözleri karşısındaki siluetin yüzünü gördüğünde yüzünde hafif bir şaşkınlık ifadesi kapladı.
“Cornelia?”