Post by Vivien Taylowski on Jul 26, 2011 3:21:46 GMT 3
Takvimler Temmuz ayının yirmi ikinci gününü gösterdiğinde doğmuş ve her yıl kutlanan bu özel gün için güneşin kavurucu etkisini en belirgin şekilde hissettirdiği öğle saatlerinde tek bildiği adres olan; Cromwelllerin arka bahçesine ailesiyle birlikte gitmişti küçük Vivien. Partiye Staples'in ailesi, arkadaşları ve Vivien'in tanımadığı daha birçok yetişkin ve yanlarında kendi boylarında her türlü çocuk katılmıştı. Bugüne özel olarak süslenmiş arka bahçe Disneyland'ın çeyreğini bile yansıtamamasına rağmen çocukları eğlendirmeye yetecek düzeyde tasarlanmıştı. Bahçenin her bir yanında çocukların büyük hayranlık duyduğu Disney karakterlerinin kostümlerini giymiş maskotlar dolaşıyor, konukları mutlu edebilmek için kocaman vücutlarıyla komik danslar yapıyorlardı. Herkesin çevrelediği masanın tam ortasında bulunan iki katlı kocaman pasta ve üzerindeki yedi adet mum insanlara mükemmel bir göz ziyafeti yaşatırken kedi merdivenlerinden tut rengarenk kağıtlara ve son olarak da 'Nice 7 yaşlara Staples' yazılı kocaman kartona kadar her şey dört dörtlük gibiydi. Kısacası yedi yaşındaki bir çocuğun doğum günü partisi beklentileri karşılayacak nitelikteydi. Pasta kesilip, çalan müzikler eşliğinde eğlenilip, balonların çoğu patlatılarak, sevimli maskotların çocukların gazabına uğrayarak haşat oldukları ve yorgunluktan ayakta dahi güçlükle durdukları, bahçeninde küçük bir çöplükten farkı kalmadığı sıralarda hediyeleri doğum günü çocuğuna verme seramonisi başlamıştı. Elinde içinde ne olduğuna dair hiçbir fikri olmadığı, güzel bir şekilde paketlenmiş bir kutuyla sıranın en arkasında yer alıyordu Vivien. Paketin içinde ne olduğunu bilmiyordu çünkü Staples'e vermeyi düşündüğü hediye bu değildi. Ona özel ve akılda kalıcı bir hediye vermek istiyordu küçük kız. Bu paket ise aslında anne ve babasının Vivien'in elinden Staples'e verilecek bir hediyeydi. Artık Staples'in öpüşmekten ve teşekkür etmekten sıkıldığı sıralarda sıranın sonuna gelinmişti. Bahçeyi dolduran kalabalıktan eser kalmamıştı geriye. Vivien elinde tutmakta olduğu kutuyu arkadaşına uzatırken az sonra vereceği esas hediyeyi düşünüyordu. Nasıl yapılıyordu? Daha önce babasından başka bir erkeği öpmemişti. Televizyonda gördüğü şekilde dudaklarına yapışmakta istemiyordu. O daha çok birbirlerini yemeye çalışan iki insanı andırır nitelikteydi. Sağ yanağına küçük, ufacık bir öpücük kondurmak istiyordu. Ki bunu düşündüğü sıralarda çoktan Staples'e yakınlaşıp, onun yanağına kondurduğu öpücükle, suratının domatese dönüşmesine engel olamamıştı. Ardından bedenini saran panikle "Doğum günün kutlu olsun Staples." diyerek yapmak istediği en son şeyi yapmış, oradan koşarak uzaklaşmıştı.
Aynadaki yansımasına bakarken bir öpücükle tüm duygularını su yüzüne çıkardığı o özel güne yani on bir yıl sonra tam da bugüne dönmüştü kısa bir süreliğine. Birlikte geçirdikleri zaman o kadar dolu doluydu, yaşadıkları ve paylaştıkları anlar o kadar anlamlıydı ki Vivien on bir yılın bu kadar hızla akıp gittiğine hala inanamıyordu. Yaşadıkları her şey doğru zamanda, doğru yerde gerçekleştiği için geriye dönüp baktığında Staples'e dair kötü bir detaya rastlamıyordu. Hep mutluydular. Bugünde olduğu ve yaşayacakları onlarca güzel yıllarda da olacağı gibi. Vivien düşünceleriyle yarıda kestiği hazırlanmasına, Staples'in ona armağan etmiş olduğu kolyeyi takarak devam etti. Üzerinde de Staples'in kendisine çok yakıştırdığı, beyaz, ince askılı, diz kapağının üzerinde biten sade ancak bir o kadar da göz alıcı olan elbisesini giymiş, ayakkabı olarak ise kırmızı rugan ayakkabılarını tercih etmişti. Omuzlarına kadar uzanan kahverengi saçlarını taradı ve son kez boy aynasına yansıyan aksine baktı. Gayet hoş görünüyordu. Geceye hazırdı.
Buluşmak için seçmiş oldukları Kafe Pondiju'ya geldiğinde onu Staples karşılamış, yanağına kondurduğu küçük bir öpücükle ortamın romantikleşmesine katkıda bulunurken kulağına eğilerek fısıltıyla söylediği sözcükler Vivien'in yüzüne kocaman bir gülümseme olarak yansımıştı. "Çok güzel görünüyorsun." Kısa bir süreliğine de olsa yaşadığı tutukluk nedeniyle Staples'in dudaklarına değdirdiği dudaklarıyla karşılık vermişti sevgilisine. Bir saniyeden daha kısa olduğuna şüphesiz emin olduğu bu öpücük vücudunu baştan sona titretmişti.
Geceye özel hazırlanmış, kafenin tam ortasında bulunan dikdörgen masayı kaplamış bordo renkli örtü, masanın iki ucuna da eşit uzaklıkta yerleştirilmiş şamdanlar içerisinde yanan beyaz mumların ışığında parlıyordu. Gümüş yemek takımı masanın tamamını kaplamışken aralarda kalan boşluklar beyaz gül yapraklarıyla süslenmişti. Aslında bu gibi romantik gecelerin vazgeçilmesi kırmızı gül olsa da Staples, Vivien'in beyaz güllere olan düşkünlüğünü bildiği için bu ince detayla kızın zaten fethetmiş olduğu kalbini yeniden çalmıştı. Bardaklar ise kırmızı şarapla doluydu. Genç oğlan, Vivien'in oturacağı sandalyeyi çekerek kızın oturmasına yardımcı olduktan sonra yerine, kızın tam karşısındaki sandalyeye yerleşmiş ve kendisine aynı anda farklı anlamları taşıyan duygu yüklü, ışıltılı ve neredeyse küçük bir kedinin masumluğunu andıran gözlerle bakmaya başlamıştı. Hatta öyle derin bakıyordu ki Vivien'e tüm gece boyunca, tek kelime etmeden ona bu şekilde bakabilirmiş gibi geldi.
"Beni büyülüyorsun."
"Senin de benim üzerimde farklı bir etki yarattığın söylenemez." Sözlerinin ardından yüzüne kondurduğu tebessüm adeta karanlık kafeye güneş doğdurtmuştu.
Aynadaki yansımasına bakarken bir öpücükle tüm duygularını su yüzüne çıkardığı o özel güne yani on bir yıl sonra tam da bugüne dönmüştü kısa bir süreliğine. Birlikte geçirdikleri zaman o kadar dolu doluydu, yaşadıkları ve paylaştıkları anlar o kadar anlamlıydı ki Vivien on bir yılın bu kadar hızla akıp gittiğine hala inanamıyordu. Yaşadıkları her şey doğru zamanda, doğru yerde gerçekleştiği için geriye dönüp baktığında Staples'e dair kötü bir detaya rastlamıyordu. Hep mutluydular. Bugünde olduğu ve yaşayacakları onlarca güzel yıllarda da olacağı gibi. Vivien düşünceleriyle yarıda kestiği hazırlanmasına, Staples'in ona armağan etmiş olduğu kolyeyi takarak devam etti. Üzerinde de Staples'in kendisine çok yakıştırdığı, beyaz, ince askılı, diz kapağının üzerinde biten sade ancak bir o kadar da göz alıcı olan elbisesini giymiş, ayakkabı olarak ise kırmızı rugan ayakkabılarını tercih etmişti. Omuzlarına kadar uzanan kahverengi saçlarını taradı ve son kez boy aynasına yansıyan aksine baktı. Gayet hoş görünüyordu. Geceye hazırdı.
Buluşmak için seçmiş oldukları Kafe Pondiju'ya geldiğinde onu Staples karşılamış, yanağına kondurduğu küçük bir öpücükle ortamın romantikleşmesine katkıda bulunurken kulağına eğilerek fısıltıyla söylediği sözcükler Vivien'in yüzüne kocaman bir gülümseme olarak yansımıştı. "Çok güzel görünüyorsun." Kısa bir süreliğine de olsa yaşadığı tutukluk nedeniyle Staples'in dudaklarına değdirdiği dudaklarıyla karşılık vermişti sevgilisine. Bir saniyeden daha kısa olduğuna şüphesiz emin olduğu bu öpücük vücudunu baştan sona titretmişti.
Geceye özel hazırlanmış, kafenin tam ortasında bulunan dikdörgen masayı kaplamış bordo renkli örtü, masanın iki ucuna da eşit uzaklıkta yerleştirilmiş şamdanlar içerisinde yanan beyaz mumların ışığında parlıyordu. Gümüş yemek takımı masanın tamamını kaplamışken aralarda kalan boşluklar beyaz gül yapraklarıyla süslenmişti. Aslında bu gibi romantik gecelerin vazgeçilmesi kırmızı gül olsa da Staples, Vivien'in beyaz güllere olan düşkünlüğünü bildiği için bu ince detayla kızın zaten fethetmiş olduğu kalbini yeniden çalmıştı. Bardaklar ise kırmızı şarapla doluydu. Genç oğlan, Vivien'in oturacağı sandalyeyi çekerek kızın oturmasına yardımcı olduktan sonra yerine, kızın tam karşısındaki sandalyeye yerleşmiş ve kendisine aynı anda farklı anlamları taşıyan duygu yüklü, ışıltılı ve neredeyse küçük bir kedinin masumluğunu andıran gözlerle bakmaya başlamıştı. Hatta öyle derin bakıyordu ki Vivien'e tüm gece boyunca, tek kelime etmeden ona bu şekilde bakabilirmiş gibi geldi.
"Beni büyülüyorsun."
"Senin de benim üzerimde farklı bir etki yarattığın söylenemez." Sözlerinin ardından yüzüne kondurduğu tebessüm adeta karanlık kafeye güneş doğdurtmuştu.