Post by Disbel Molaco on Jul 20, 2011 1:26:13 GMT 3
“Sessiz ol!”
Sert fısıldayışı hemen yanındaki ellerine bakan Kardak’ı susturmaya yetti. Boş boş ona bakan gözleri aynı boş bakışlarla karşılık vererek savuşturdu onu ve yanında çömelmiş olanlara baktı birer birer. Kardak hala çatık kaşlarının altındaki o boş bakışlarıyla ellerine bakmaktaydı. Şu anda görünmez olmasının kimseye bir yararı olmayacaktı ki! Bu işle uğraşacak bol bol zamanı oluyordu ama bunun için doğru zamanı bulamaması sinirlendiriyordu Disbel’i her zaman. Darnan elinde defteriyle her zamanki düşünceli pozunu vermekteydi. Çocuksu suratından hiç düşmeyen bu ifadeyi aslında sadece bir şeyleri hatırlamaya çalıştığında yerleştiriyordu yüzüne. O düşünceli suratın altında hiç bir düşüncenin yatmıyor oluşu dünyadaki en şaşırtıcı şey gibiydi. Onun hemen dibindeki küçük çocuk ise yerdeki üç görünmez cüceyle uğraşıyordu yine. Cücelerin şu ana kadar hiç yardım etmemelerine ve hiç ortaya çıkmamalarına rağmen peşlerinde dolaşmaya devam etmeleri bir başka sinir bozucu durumdu. Hem arada bir kendilerini gösterseler Disbel onlara iki çift laf edebilirdi ama şu ana kadar kaçıp durmuşlardı hep. Kayu'nun üzerinden Zak’a çevirdi gözlerini. Çok heyecanlı gözüküyordu şu anda. Disbel’le gözgöze geldiklerine gülümsediler bir süre. Sonunda Zak’a istediğini verebileceklerdi. Ondan ayrılacak olmak belki çok üzüyordu Disbel’i ama bunu ona belli edemezdi. Ait olduğu yerden onu uzak tutmaya hakkı yoktu asla. Gözlerini yere indirdi, derin bir nefes aldı ve yumuşak bir sesle fısıldamaya başladı.
“Şimdi beni dinleyin. Her ne olursa olsun yakalanmamak önceliğimiz. Her ne olursa olsun... Zak, eğer bir sorunla karşılaşırsak bizimle beraber kaçacaksın. Bunun dışında hızlı hareket edip işimizi bitiriyoruz. Hazır mıyız?”
Dördünün de kafa sallayışlarına aynı şekilde cevap vererek ayağa kalktı sessizce. Elindeki küreği biraz daha sağlam tutarak uzattığı boynuyla etrafı kolaçan etti önündeki uzun otların arasından bir süre. Ardından kamburunu çıkararak ilerlemeye başladı sessizce. Doğruca ilerleki ağaçlara doğru gitti. Arkasından diğerlerinin adımlarını duyabiliyordu. Hızlıca geçtiler o yolu ve geldiler ağaçların yanına. Hızlı hareket etmeleri gerekiyordu. Küreği yere koyarak Zak’tan onay aldı ve ayağıyla bastırdı küreği. Diğerleri de ona katıldılar hemen. Kürekler birbiri ardına daldı toprağa. Kısabir sürenin ardından beşlinin ortasında bir delik duruyordu. Etraflarındaki sık ağaçlara bir defa göz gezdirdi Disbel. Ardından Zak’a baktı hüzünle. Aynı bakışlara sahipti o da. Kollarını iki yana açtı, gözleri dolmuştu. Sıkıca sarıldılar birbirlerine. Uzunca bir süre kaldılar öyle. Ardından kolları gevşedi. Ayrıldılar. En eski arkadaşıydı Zak. Bir daha gözgöze geldiler ve Zak diğerleriyle vedalaşmaya başladı. Kulaklarına gelen rüzgar sesi sanki hüzünlü bir şarkı gibiydi. Artık hayatında birçok şey eksik olacaktı. Sulayacağı bir arkadaşı olmayacaktı artık. Duvar avından ellerinde çiçeklerle dönmeyeceklerdi. Daha fazla düşünmemeye çalıştı. Gülümsemek için zorladı kendini. Zak vedalaşmayı bitirmişti. Yine gözgöze geldiler. İkisinde de o gülümseme vardı.
“Hadi bakalım, bitirin şu işi.”
Zak’ın sesi kendine getirdi Disbel’i biraz da olsa. Şu anda Zak çukurda, hüzünle ve heyecanla bekliyordu orda. Herkes boş boş diğerlerini beklerken harekete geçmek yine Disbel’e düşüyordu. Küreğini alarak biraz önce oluşturdukları tepeye doğru daldırdı.
“Bofur!”
“Sessiz ol Kayu!”
“Ama Bofur’u öldürdün!”
Disbel küreğin ucuna baktı ama yine göremedi o küçük cüceyi. Ölseler de görünmezliklerini kaybetmiyorlardı demek ki. Bunu bilmek daha da sinir bozucuydu. Fısıldayarak konuşmaya devam etti.
“Çok ses çıkardık. Hızlı olmalıyız. Bofur için de özür dilerim Kayu. Yarına kadar özlemen gerekecek.”
“Peki.. Tamam sessiz olun. Ağlamayın. Tamam Argall, sessiz ol.”
Hızlı olmalılardı. Yeniden daldırdı küreğini o tepeciğe. Diğerleri de onu takip ettiler. Çukuru doldurmaya başladılar ancak yorulmaya başlayan kolları hızlı olmalarını engelliyordu. Ayakları toprağın altında kalmıştı bile şimdiden.
“Siz ne yapıyorsunuz?”
Bir anda çakılıp kaldı olduğu yerde. Tam karşısında, sık ağaçların tam bitiminde bir kız durmuş onlara bakıyordu. Hızlı hareket etmeliydi. Aniden elindeki küreği yere attı, koştu kıza doğru ve kız daha hareket edemeden yakaladı onu. Diğerleri henüz bir tepki verememiş öylece duruyorlardı. Kolları içinde çırpınmaya başlayan kızın hareket etmesine izin vermedi sadece. Diğerleri şok içinde öylece duruyorlardı ve geçmesi bir an süren uzunca bir sürenin ardından başladılar yerlerinde kıpırdanmaya. Aralarından en hızlı tepki veren Kardak oldu. Aynı hızlı adımlarla ilerledi onlara doğru ve elindeki kürekle vurdu kızın kafasına. Disbel elindeki kızın aniden çırpınmayı kesmesiyle bir kez daha çakılıp kaldı orada. Sarı saçlı kızın ellerinden yere kaymasına izin verdi. Herkes birbirine boş boş baktı bir süre. Nefesleri kesilmiş bir şekilde duruyorlardı her şeyi yalnızca izleyerek. Daha fazla duramazlardı. Hızlıca ilerledi Zak’a doğru. Yere attığı küreği aldı ve biraz önce attığı toprağı yeniden kazmaya başladı. Diğerlerinin beklediği hareket buydu zaten. Onlar da katıldılar Disbel’e. Çok kısa bir süre sonra Zak çıktı oradan. Herhangi bir konuşma veya tereddüt olmadı. Sadece koştular. Zak’tan ayrılmaktansa bu gibi yüzlerce olayı yaşamayı tercih ederdi Disbel. Herhangi bir pişmanlık da hissetmiyordu. Orada olan onca olayın üzerine; sadece mutluydu.