|
Post by Jacob Cavalline on Jul 17, 2011 11:55:21 GMT 3
Rüzgar eğlenirken geceyle uğultulu ıslığıyla; ormanın derinliklerinde beliren bir siluet kendiyle birlikte kurumuş yaprakların hışırtısını taşıyordu Fısıldayan Ağaç Korosu'na. Karanlığın içinde hemen seçilemese de genişçe omuzları, kısa kesim saçları ve uzun boyu bir erkek olduğunun ipuçlarını veriyordu. Sıkılmış bir hali vardı; olduğu yerde duramıyor, bulunduğu yeri adımlıyordu yanıbaşındaki ağaçlardan gelen seslere aldırmadan. Böyle yerleri pek sevmezdi aslında; belki de çeşit çeşit rengin, sürüce farklı sesin arasında boğulmuş hissediyordu kendini, ya da kalabalık yalnızlığını hatırlatıyordu ormanlar ona, belki de. Aşamayacağı derinlikler, tepemeyeceği yollar, tadamayacağı lezzetler değildi onu böylesine huzursuz kılan; aksine arzuladığı her şeyi elde edebileceğine olan güçlü inancı ona sonsuz bir güven duygusu veriyordu. Peki ya tatmin?.. Tüm soruların, hatta her cevabın düğümlendiği kelime buydu işte: Tatmin! Jacob'ın keskin hırsı, ruhunu doyurmaya yetmiyordu. Ulaştığı her şey, kendini sevdirdiği her kadın biraz daha az besliyordu onu; her hayal biraz daha eksiltiyordu. İradesi bu kadar güçlü, tutkuları bunca yakıcıyken; bedeninde ve ruhunda her erkeğin isteyebileceği, her kadının hoşlanabileceği bir bütünlüğe sahipken neden böylesine boşluktaydı, bilemiyordu. Tekliğinin sürüncemesinde, ıssızlığının acıtan karanlığında aklından bunlar geçerken, elleri hızlıca ceplerini yokladı. Kendinden başka, bir sigarasına tutsaktı; içindeki kuyulara inmeye görsün; dudakları, parmakları vakit kaybetmeden hem soluk veren, hem de soluksuz bırakan o gri dumanı arardı. Arkasındaki kayaya yaslanarak sigarasından derince bir nefes almıştı ki, ağaçların arasından uzun dalları kendinden uzaklaştırmaya çalışarak yürüyen, sapsarı saçları geceyle inatlaşan bir kız belirdi. Jacob yarım ağız gülümseyerek ona doğru yaklaştı, bekletilmekten pek hoşlanmasa da; dakikalarca bekledikten sonra Meraisy'yi küstürmeye hiç niyeti yoktu.
"Hiç gelmeyeceksin sandım." Dudaklarının arasında tükenmeyi bekleyen sigarasını yere atarak çiğnedi ve kızın cevabını beklemeden yüzünü elleriyle tutarak onu uzunca öptü. Aralarındaki aşk değildi belki; ama Mera'nın deli doluluğu, gelgitleri, umarsızlığı hoşuna gidiyordu Jacob'ın. Diğer kızlar gibi ne duyumsadığını, nasıl hissettiğini sorgulamıyordu fazla, anın tadını çıkarmaya çalışıyordu sadece. Bu yüzden uzun süredir son vermiyordu ilişkisine Jacob; ikisi; birbirlerinin boşluklarını doldurmaya, eksikliklerini tamamlamaya çalışan, kendi içlerindeki mesafeleri birbirlerine olan yakınlıklarıyla kat etmeye çabalayan bambaşka insanlardı, fazlası değil. Sevmenin, tutkulamanın en belirgin özelliği olan aidiyet hissi, onların ilişkisinin tamamına kök salamasa da, 'aynı'lıklarında gösteriyordu kendini. Kimi zaman susuyorlardı birlikte, konuşmasalar da biliyorlardı akıllarından geçeni; kimi zamanlardaysa saatlerce dertleşiyorlardı bıkmadan. Böyle anlarda bakışları; kendini evinde hisseden bir kedinin sıcaklığına, yumuşaklığına bürünüyordu hızlıca. Jacob'ın uzak, mesafeli, ciddi yapısı; ser verip sır vermeyen karakteri tuzla buz oluyor; o; kuyularının iplerini Mera'ya teslim ediyor, çürüklerini görmesine izin veriyordu. Yine de, paylaştıkları onca şeye, aralarındaki keskin uyuma rağmen; aşk değildi onlarınki. Henüz değildi, belki de.
|
|
|
Post by Meraisy Dixyqué on Jul 17, 2011 13:14:32 GMT 3
[/color]. ’Hiç gelmeyeceksin sandım.’ Genç kızın huysuz bakışları yerdeki sigaraya yönelirken, beklemekten sıkıldığı apaçık belli olan Jacob çoktan dudaklarına yapışmıştı bile. Öpüşüne kaçamak bir şekilde karşılık verip ondan ayrılırken çehresine yayılan huzursuzluğu gizlemek için hiçbir çaba göstermiyordu. Ne de olsa Jacob onun dengesiz tavırlarına alışalı çok oluyordu.‘Sigaradan hoşlanmadığımı biliyorsun.’ Kollarını ısınmasına yardım edecekmişçesine birbirine sürtüp ceket almadığı için sessiz bir küfür savurdu geceye genç kız, bir yandan bakışlarında muzip bir parıltı kendini belli ederken. Başını kaldırıp Jacob’ın baştan çıkarıcı bir derinliğe sahip yeşil gözlerine dikti kendininkileri, hala sigara kokan nefesinin sıcaklığını teninde hissedecek kadar yakınlaşırken ona. Parfümünün kokusu başını döndürüyordu, ince kollarını onun boynuna sarmış olan genç kızın. Dudaklarına küçük öpücükler kondurup yavaşça kulağına doğru eğildi, aklından geçenler bakışlarına yansırken. Kollarını zarif hareketlerke boynundan çekip elleriyle birleştirdiğinde bir an için daha önce hiç yaşamadığı türden bir his gösterdi kendini. Sevgi gibi… Diğerlerinden daha farklı türden bir sevgi, daha yoğun, daha güçlü. Ona dokunduğu her saniyeyle birlikte bütün benliğine yayılan bir sevgi. Jacob’a karşı nereden geldiğini bile bilmediği bu hisler düşünmesini engelleyecek kadar güçlü bir hal aldığında, dudağını ısırdı genç kız bunun düşüncesinden bile korkmuşçasına. Olmaması gereken bir şey filizleniyordu adeta içinde, nefesini kesecek kadar hızlı bir şekilde. Gözlerini kapatan ve zihnini bütün bu saçmalıklardan olabildiğince uzaklaştırmaya çalışan Mera’nın dudaklarından fısıltıymışçasına dökülen kelimeler sarı saçları ay ışığının altında parlayan çocuğun olduğu yerde kalması için yeterli olmuştu. ‘Hamileyim.’ Meleksi çehresine yayılmak için sabırsızlanan gülümsemeyi büyük bir başarıyla gizleyerek bir kez daha dikti bakışlarını onun donuk gözlerinin içine. Neydi gördüğü peki? Korku? Endişe? Tiksinti? Hayır, hiçbirinden en ufak bir kırıntı bile yakalayamamıştı, tek gördüğü şok olmuş zümrüt yeşili gözlerdi. Kelimeler pervasızca dökülürken ağzından, ne bulmayı beklediğini bile bilmiyordu aslında. Belki biraz heyecan, belki pür mutluluk. Kendini daha fazla tutamayan kızın dudaklarından hoş bir kahkaha yükseldi, Jacob’ın içine su serpercesine. Sessiz kaldığı bir kaç dakikanın bile onun için yeterli olduğunu biliyordu, gittikçe artan kahkahalarını susturamayan kız.[/size] [/justify] [li] [/li][li] [/li][/ul]
|
|
|
Post by Jacob Cavalline on Jul 27, 2011 2:39:27 GMT 3
"Sonu böyle bitecekse beklemeye razıyım" dedi Jacob kızın karışık saçlarını boynunun gerisine alarak. Aşk kokan bir ilişkileri olmasa da, arada hafif romantik bir adam olması gerektiğini biliyordu; Mera'nın hiçbir şeye, hiç kimseye ait olamayan deli dolu ruhu, kararsızlığının gölgesinde kalmış düşünceleri, hisleri bile engel olamıyordu her kadının içinde bir yerlerde yatan zaafların var olmasına. Fark o zaafın yeriydi, kimisi izin vermiyordu yüreğine kök salmasına, kimisiyse bakışlarında taşıyordu onu; yarı hüzünlü, yarı güçlü... Kadınlar konusunda kendinden bunca eminken Jacob, birkaç dakika sonra yepyeni bir şey öğreneceğinden habersizdi: O zaaf, üzerine gidildikçe yenilen bir korkudan ziyade; beslendikçe palazlanan, palazlandıkça o kadından bambaşka bir insan yaratan, benliğini ele geçiren bir duyguydu; gücünü zayıflığından alıyordu. Gerçekten de, dudaklarından dökülen kelimelerle birlikte, kısacık bir an için de olsa; Mera'nın bakışlarında bir yıldız gibi yanıp sönen ufacık bir his kırıntısı yakaladı Jacob. O yıldızı derin derin seyreyleyip, dileğini ondan sarkıtmaya cesareti yoktu; böyle bir adam değildi ne de olsa. İşte, yine aynı çıkmaza girmiş, o eski düğümün orta yerinde sıkışmıştı: Olmayı arzuladığı adam mı olacaktı, arzuladıklarını alan adam mı? Hangisi?
Jacob'ın saklamayı beceremediği sonu olmayan sokakları gözlerinden dökülürken, kızın bakışlarındaki yıldızlar yerini kara bulutlara bıraktı. Neydi onu bunca korkutan, karşısındaki adamın kararsızlığı, umarsızlığı mı? Yoksa kendininkiler mi? Yapması en kolay olanı seçti hiç düşünmeden: Kaçtı. Cevap vermektense, bambaşka sorular yarattı kendine. Ne de olsa düşünecek daha çok şey vardı... "Hamileyim." Hafızasının ön raflarından kovmaya çalıştığı silik umutlarının cılızlığı sesinin titrekliğinde gösteriyordu kendini; sözcükler birer birer değil de topyekün çıkıvermişti sanki ağzından. Biliyordu ki, ne kadar ani olursa dudaklarının söyledikleri, öylesine derin, öylesine gerçek olurdu sevgilisinin gözlerinde görecekleri. Keskince Jacob'ın yüzünü incelemesi bu yüzdendi belki de, en küçük mimiğinde his kırıntısı aranması bundandı. Jacob'sa şaşkınlıktan ne söyleyeceğini bilemeyen bir şekilde bakıyordu kıza; haberden çok, Mera'nın sesindeki kayıtsızlık şok etmişti onu. Daha hayatta ne yapacağına doğru dürüst karar verememişken, bunca genç bir yaşta çocuğa evet diyeceğini beklemiyordu herhalde? Cevaplandıramadığı sorular, biraz önceki çetrefilli çelişkisiyle bir oldu; Jacob öfkeyle dudaklarını araladı ki, kızın yüksek sesli kahkakası çınlattı ormanı. Biraz rahatlasa da, sinirini yenememişti. Mera'yı iterek kendinden uzaklaştırırken, yemyeşil gözleri zifir karasına döndü adeta: "Bir daha bana böyle bir şaka yapayım deme. Sakın."
|
|
|
Post by Meraisy Dixyqué on Jul 27, 2011 16:10:52 GMT 3
[/color] Alışmış olduğu yumuşak ve sahte duygularla bezenmiş ses tonundan çok uzakta, pür öfkeyle dolup taşıyordu dudakları arasından dökülen her kelime. Jacob onun küçük bedenini sertçe uzaklaştırdığında kendininkinden, kahkahası dudaklarında donup kalmıştı böyle bir tepki almayı beklemiyormuşçasına şaşırmanın verdiği şok mavi gözlerine yansıyan genç kızın. Yavaşça bütün benliğini sarıp onu hastalıklı düşüncelerinin esiri ediyordu incinmişliği. Sadece bir kaç saat öncesine kadar hayatındaki gereksiz insanlardan biri olduğuna inandığı bu adam nasıl olmuştu da kendini kırılmış hissetmesine neden olmuştu? Jacon onun için ne ifade ediyordu ki ruhunun en derinlerinde herkesten gizlediği, daha önce hiç kimsenin ulaşmasına dahi izin vermediği bir teline dokunmuş ve onu duyarsızca yaralayabilmişti? Bütün bunların dışında, Mera böyle bir şeyin olmasına nasıl izin vermişti? Hafifçe başını salladı, bir anda bütün bedenini saran, nereden geldiğini bile bilmediği yoğun hisler düşünmesini engellerken. Her zaman yaptığı gibi kaçtı onlardan. Zihninin gerilerine attı, bir daha üzerinde düşünmemeyi planlayarak. Jacob onun için hiçbir şey ifade etmiyordu, etmeyecekti. Bunaldığında veya sıkıldığında yanına koşacağı sıradan birinden farkı olmamıştı hiçbir zaman ve bunun değişmesine izin vermeye hiç niyeti yoktu Mera'nın. Aptalca duyguların tutsağı olmadan yaşayabileceği güzel bir şeyler varken niye her zamanki doyumsuzluğuyla aralarındaki bu ilişkiyi mahvetmeye çalışıyordu ki? Jacob'ın ondan beklentileri sınırlıydı, hayatı boyunca saçma bulduğu o sahiplenme duygusu yoktu ve ona istediği her şeyi veriyordu. Yine de yeterli gelmemeye başlamıştı bütün bunlar, daha fazlasını elde etme isteği boy göstermişti bir kez daha. Çocukluğundan beri elindekiyle yetinmeyi başaramamıştı ve o günlerden bu yana herhangi bir ilerleme kat etmiş görünmüyordu. Karşısında duran ve öfkeli bakışlarını kıza dikmiş olan o adamı bütün varlığıyla istiyordu, ona dair her şeyle birlikte kendisine ait olmasını istiyordu ama buna karşılık kendi özgürlüğünden vazgeçebilecek kadar cesur değildi. Henüz...
Korkuyordu çünkü genç kız, onu darmadağın edeceğini bildiği hislerinin su yüzüne çıkmasından korkuyordu. Birine aşık olmak, özellikle de Jacob’a, kesinlikle ona ve özgür ruhuna uyan bir şey değildi. O baskıyı taşıyabileceğine emin değildi, sürekli olarak aynı kişiyle birlikte olmaya ne kadar dayanabileceği konusunda emin olmadığı gibi. Bu yüzden arkadaşlıklarını tehlikeye atıp iyice artan dengesizliğine bir de kıskançlık krizlerini ekleyerek onu kaybetmeyi göze alamadı ve bütün bu saçmalıkları uzaklaştırdı zihninden. Mavi gözlerine yansıyan bütün bu duygu geçidini kendinden beklenmeyecek bir cesaretle Jacob’a sunarken, yavaş yavaş eski haline dönmeye başladığını hissedebiliyordu. Pembe dudaklarına yerleştirdiği dostça tebessümüyle ona baktı. ‘Nasıl istersen.’ Diye mırıldandı genç kız, sözlerine daha canlı bir ses tonuyla devam ederken. ‘Eskiden daha eğlenceliydin Jacob.’ Hafifçe dudak büktü, şımarık bir kız çocuğuna ait gülüşü çehresine yayılırken. Her zaman yaptığı şeyi yapıyordu, incinmişliğini ondan başarıyla saklıyor ve o umursamaz çocuksu tavrıyla karşısında duruyordu ama Jacob’ın onu çoğu kişiden daha iyi tanıdığını, sahte maskesinin onda bir işe yaramayacağını da biliyordu.
Henüz tam anlamıyla sakinleşmediğini tahmin ederek ona bir kez daha yaklaşma teşebbüsünde bulunmadı ve arkasını dönerek oraya ilk vardığında Jacob'ın oturuyor olduğu kayaya doğru ilerledi. Serin rüzgar pürüzsüz tenini okşarken dalgalanan saçlarının gece karası olduğunu fark etti, güçlerini kontrol etmekte zorlandığını hiçbir zaman inkar etmeyen genç kız. Ne zaman öfkelense veya düşüncelere dalsa farkında olmadan kendisine dair bir şeyleri değiştiriyor ve bunu çok sonra anlıyordu. Koyu renk saçlarına bakarken onları eski haline döndürmek için en ufak bir çaba bile göstermedi, şekil değiştirdiği zamanlarda güçsüz düşen Mera. Sırtını sert kayaya yaslayarak dizlerini karnına doğru yaklaştırdı, ince kollarını etrafına dolarken. 'Peki bu bir şaka olmasaydı Jacob? Yani, ya gerçek olsaydı? Sahiden istemez miydin onu?' Sözcükler dudaklarından dökülürken sesinin güçsüz çıkması çoktan kontrol altına almış olduğu aptalca hisleri yüzünden değil, farkında bile olmadan kaybettiği enerji yüzündendi.
[/size][/justify][/ul]
|
|
|
Post by Jacob Cavalline on Jul 27, 2011 20:40:10 GMT 3
Öfkeyle kısılmış gözlerini, onun tepkisiyle neye uğradığını şaşıran kızın ürkek bakışlarından uzaklaştırdı yeni yaktığı sigarasından derin bir nefes çekerken. Çocuk sahibi olma düşüncesi bile onu tiksindiriyordu; fakat kısa bir an için kafasında beliriveren bebek imgesi değildi savaşımı: Mera'nın böyle bir şeyin hayalini kurabilmesi, hatta daha da fazlası; Jacob'ın da bu hayali paylaşmasını beklemesiydi onu huzursuz kılan. Kız istemsizce yaptığı bu şakanın nelere ayna tuttuğunun bilincinde değildi belki; oysa onun ağzından çıkan her kelime Jacob'a farkındalık kazandırmıştı. Kız sevgilisinin düşüncelerini dağıtmak için takındığı şımarık havayla konuştu sesine umarsız bir ton vermeye çalışarak: "Eskiden daha eğlenceliydin Jacob." Bu yavan sözcüklere Jacob'ın aldanmayacağını bal gibi bilmesine rağmen; birdenbire aralarına giren gergin havayı başka türlü dağıtamayacağını düşünmüştü belki de. Jacob'ın iyice sertleşen mimiklerinde bir değişiklik göremeyince, kendini dizginleyemedi: "'Peki bu bir şaka olmasaydı Jacob? Yani, ya gerçek olsaydı? Sahiden istemez miydin onu?" Yaslandığı kayadan kalkarak kıza doğru ilerledi genç adam, dudaklarıysa alaycı bir gülüşle aralandı bu sırada. Kızın söyledikleri öylesine komikti ki, içindeki öfke yerini küçümseyici bir hayrete bırakmıştı kelimeler kulağına ulaştığı anda. Ne bakışlarındaki, ne de sesindeki hor gören ifadeyi saklamaya çalışmadan konuştu: "Şaka yapıyorsun herhalde? Evet desem on yedi yaşında hamile kalmaya dünden razı bir halin var." Kız Jacob'ı sakinleştirmeye çalışsa, ya da bunun sadece bir şakadan ibaret olduğunu söylese bu kadar yatıştıramazdı onu, Jacob bir kez daha; kadınlarla cinselliğin fazlasını yaşadığı zaman işin nasıl da renk değiştirdiğini görmüş; az önceki kararsızlığından, çıkmazlarından uzaklaşmıştı. Bir aşk adamı olabileceği, tek bir kadına sarsılmaz hisler duyabileceği yanılgısından kurtulması böylece uzun sürmemişti. Bakışlarında görünen ufacık bir sevgi parıltısı bile bir kızı ondan çocuk isteyecek duruma getirdiyse, bir aşk; kadının benliğinde ne gelgitler yaratır, ne çukurlar açardı kim bilir! Belki de en iyisi her zamanki mesafesini korumak, dudaklarından nadiren dökülen sevgi sözcüklerinden olabildiğince uzak durmaktı. Böylece Mera değişmenin daha en başında eski haline dönecek, yine o uçarı, umarsız kız olacaktı. Zaten o, Jacob için bundan fazlası olamazdı.
|
|
|
Post by Meraisy Dixyqué on Aug 13, 2011 16:47:32 GMT 3
[/i]Hafifçe iç çeken Mera, omuzlarına düşen kuzgun karası buklelerinden birini parmakları arasına alıp rengini inceleyerek bu saçma, kendisine ait olduğundan şüpheye düşürecek kadar derin düşünceleri zihninin gerilerine itti. Yeteneğinin kutsal olduğunu düşünmüştü her zaman, kendisine ait özellikleri dilediğince değiştirebilme özelliğini sahip olduğu her şeyden üstün tutmuştu. Çok çabuk sıkılan bir kişiliğe sahip olması yüzündendi bu belki de. Onunla uzun zaman geçirecek kadar sabırlı insanların aşina olduğu o bıkkın ifadesi çehresinde hayat buldu, masum bir şakanın bu denli büyütülmesine anlam verememekle birlikte konunun öylece kapatılmasını istediğini aşikar bir şekilde belli eden bakışlarını yeniden Jacob’a çevirirken.[/color] ‘Tanrım, sadece küçük bir şakaydı Jacob. Unutabilir miyiz lütfen?’ Ses tonuna yansıyan sıkılmışlığını gizleme gereği duymadı genç kız, Jacob bu şamataya biraz daha devam ederse çekip gideceği sinyallerini vermeyi ihmal etmezken. Ona karşı filizlenmeye başlayan o küçücük duygu tohumlarını söküp atmayı takdire şayan bir şekilde başarmıştı Jacob, geride genç kızı ona bağlayan hiçbir şey bırakmadan. Sırtını sert kayaya yaslayıp kollarından kurtardığı bacaklarını serbestçe uzattı Mera, bu rahatsız edici zeminde biraz olsun rahatlayabilmek adına kıpırdanırken. Ormandan gelen esintiyle birlikte kollarını birbirine sürttü ve rüzgarın dağıttığı buklelerinin çevrelediği yüzünü ona çevirdi yeniden. Jacob'ın ne kadar sinirlendiği veya dalga geçişleri umurunda değildi, o klasik bencilliği bir kez daha bastırıyordu sahip olduğu o küçük düşünceli yanını. ‘Sıkıldım.’[/size] [/ul][/justify]
|
|