|
Post by Aurora Lauren on Jul 6, 2011 23:16:38 GMT 3
Her şey yeni mi başlıyor? Ben kendimi işime vermeye başladım, artık mezun olmanın verdiği mutluluk gözlerimde ışıldıyor. Binamız öyle çok büyük değil, her şey ince detayına kadar düşünülmüş. Ne de olsa beni ben yapan çocukluk arkadaşımın yanında çalışıyorum. Bana bu işi verdiği için o kadar minnetarım ki! Hem yazmayı seviyorum, hemde hayat dedikodudan ibarettir.
Binaya girdiğimiz her yerin metalimsiliği beni biraz ürkütüyor. Soğuk olmasını anlam veremiyorum. Buraya biraz renk gerek; ama hangi yüz yılda yaşıyoruz ki onu da geçtim dünyayı geride bırakalı çok oldu değil mi? Duvarların metalimsiliğini avuçlarımda hissediyorum. Son teknolojinin kullanıldığı bu binaya ulaşmanın sevinci içinde bize ayrılan odalara ayrılıyoruz. Odam benim hazırlamam için bomboş duruyor, sadece bir masa var sofistike ve modern görünümlü bir masa ve ona uygun sandalye... Bana bu kadarı yeter bile artar aslında sadece yazmak değil mi? Her şekilde yazabilen ben böyle bir yerde de yazarım. Hem çiceklerin olduğu yöne bakıyor her yer... Her şekilde onları seviyorum, yapay olsalarda gerçeğe bürünüp kokusunu içimde hissedebilsemde... Araştımak için düşündüğüm bir kaç isim ve dosyamın bulunduğu kutuyu masaya bırakıyorum ve oradan Jeffrey'nin ne alemde olduğunu görmek üzere onun yanına gidiyorum.
Temizlendiği yeni belli olan bu yer bana ayrı bir huzur veriyor, toplantı odasıyla bir kullanılan bir oda ve her şey düşünülmüş. Her masada küçük el bilgisayarları ve görüntüleri büyütmek için cam ekranlar... İstersen yönlendirip tıklayabiliyorsun bile burayı çalışmayı kabul etmek cidden en güzel mutluluğu ve umudu getirdi. Her yeri öyle inceliyordu ki Jeffrey'nin seslendiğini anlayamamıştı bile sonunda ona dönerek açıklamalarını dinlemeye koyuldu; ama her şey hazırdı ve sadece onları bekliyorlardı. Biraz da yapılanma, evet bu şarttı. Çünkü iki kişiyle yürümeyecek bir yer kadar büyüktü bu dıştan metalimsi içten metalden renklerin içine açılan bina...
|
|
|
Post by Jeffrey Phoenix on Jul 7, 2011 1:19:30 GMT 3
Sonunda hayatıma düzenin geldiğini görmeye başlıyorum. Çoğu zaman daraldığım bu gezegende artık oyalanacak, istediğimi yapacak ve istediğim kişiyle beraber olabileceğim. İş hayatımda da kendimi geliştirmek hiç fena olmayacak. Her ne kadar yeniliklere iyimser bakamasam da bu bina başlı başına bir yenilik olduğunu duvarlarından bile belli ediyor. Koridorlar çok sessiz, odalarda hiç kimse yok, telefonlar gün boyunca hiç çalmıyor. Çünkü bu bina yeni, dergi yeni açıldı, yeni bir editörü var, her eşyası yeni alındı ve her şey daha yeni başlıyor. Odamdan dışarıyı seyrediyorum. Güzel bir gün batımında yapacak hiçbir aktivitesi olmayan bir kişiden daha meşgulüm. Kafamda neler olabileceğini tasarlıyorum. Tüm binada odalar baştan aşağı toparlanmıştı bugün. Bir tek benim odam ve yeni iş arkadaşım, aynı zamanda çocukluk arkadaşım Aurora’nın odasın dışında her oda akla gelebilecek her nesneyle simetrik bir biçimde alabildiği yere kadar doldurulmuştu. Biz ikimiz özeldik ve odalarımızda tamamen kendi zevklerimize dayalı olmalıydı. Ben eskiyi severdim hep. Duvarlarımda tablolar olsun isterim, her zaman jazz dinlemek isterim bir de sevdiklerimin hep yanımda olmasını isterim. Bunun için Aurora’yı da yanıma aldım ve bu yolda onunla beraber ilerleyeceğim. Onun zevklerine, yazdıklarına, düşündüklerine her zaman değer vermiş, her zaman güvenmişimdir. Odamı da yerleştirirken ondan yardım almalıyım sanırım tek başıma bu işin içinden çıkamayacağım. ‘Nerede ki acaba bugün onu görmüş olmalıydım. Kocaman bina içinde yalnız olamam. Yok, hayır olamam tabii ki.’ Sanki bir şeylerin yanlış gittiğini düşünürcesine arkamı odanın saydam tarafına dönerek kapıya ilerledim. Binanın metalikliği her ne kadar soğuk gelse de koridoru bu kadar toplu görmek içimi ısıtmıştı. Kendi ayak seslerimi duymaya devam ettim bir süre. Yenilik kokusu dolduruyor içimi. Biraz daha ilerlemeye karar verirken nedensizce kalbimin sıkıştığını hissettim. Sesler yok olmuştu sanki kafamı kaldırıp onu göresiye kadar. Aurora tam karşımda duruyor, yeni aldığımız bilgisayarları inceliyordu. Gözlerinde en az benim kadar meraklı olduğu tavrını yakaladıktan sonra onu ne kadar özlediğimi fark ettim. Beraber büyüdüğüm, oyunlar oynadığım, güldüğüm, ağladığım kız, şu anda karşımda bir güzel bir iş kadını olarak duruyordu. Yavaşlayan zamanda bu kadar düşündüğüm yeter. Artık konuşmaya başlamalıyım onunla. ‘Bugün ne kadar değişik oldu böyle. Kendi odamda olmaya hiç alışık değilmişim doğrusu. Nasıl, sen odanı beğendin mi Aurora?’ Konuşmaya biraz çabuk girince ilk yarısında beni dikkate almadı haliyle. Gözlerimin içine bakıyordu sonunda. ‘Efendim?’ O da aslında ben olduğumun farkında olmadan söylemişti bu kelimeyi biliyordum. Haklıydım da çünkü beni gördükten bir saniye sonra yerleşmişti gülümsemesi dudaklarına. ‘Umarım odanı beğenmişsindir senin için ben seçtim.’ Diyerek ona doğru yaklaşırken kollarımı kaldırıyordum sarılmak için. Beş yaşında çocukken, on dört yaşında lise mezuniyetinde sarıldığım Aurora, hala aynıydı sanki yıllar hiç geçmemişti. Kendisini işe aldığım için teşekkür etti sarılmamız biterken, ama bu zaten hiç önemli değildi ki. Ondan iyisini mi bulacaktım sonuçta. Günümüzden konuşarak odama doğru ilerliyorken konuyu odamı tasarlamaya getirdim sonunda. Başını onay verircesine sallayıp gülümsediğini görmek günün tüm stresini üzerimden atmam için yeterli sebep olmuştu. Yardım edeceği sözünü aldığım için çok mutlu oldum. Zaman geçirmekten her zaman zevk almıştım onunla. Her zamanda almaya devam edeceğim. Odamdan gördüğüm gün batımı daha renkli, daha sıcak, binanın tüm metalikliği bana daha samimi geliyordu artık. Güzel günler bizi, ikimizi bekliyordu.
|
|
|
Post by Aurora Lauren on Jul 7, 2011 13:21:42 GMT 3
Umut tam karşımızda bize gülümsüyor, güzel günler gelecek görebiliyorum. Dalıp gittiğim ve kirli geçmişim geride kaldı, öyle miydi cidden herkes bilmez bunu aslında, bir ben bir de benler bilir... Hayat oyunlar getiriyor ve seçiyorsun, tekrar tekrar yeniden başlıyorsun yaşamaya umudu ellerimde doğurmak istiyorum. İşte burası benim zevkime kalıyor, her yer ışınlanmış ve bir ses o sesi takip etmeli nerede, anlam veremediğim sese sonra kulak verdiğimde çok tanıdık bir simaya rastladığımı bilmişcesine gülümsüyorum. Onun sıcaklığı her daim beni sevindirmiş. Ona sarılırken ne kadar zaman geçtiğini düşünüyorum, hep beraberdik taa ki ben... Devamı gelemeyecek cümlelerin içine girmeyeceğim her şey yanı başımızdayken olmaz. Biraz eğlenmeli mi? Jeffrey'nin odasına doğru giderken hiç ses çıkarmayışım, biraz geçmişe gitti ellerim birazdan gelirim dostum, o odasının dekorasyon telaşında, yardım edeceğimi söylercesine kafa sallıyorum. Bir yandan gözlerim dolu, diğer yandan zoraki bir gülümseme, her mutluluğu mutsuzluğa bürüme telaşımdan çıkmalıyım. "Jeffrey, uzun zaman oldu ve sen cidden hayatımda bana güven veren tek kişisin biliyorsun değil mi?" Yüzüne yayılan gülümsemeyle yanağında ki gamzeler belirmişti. Bir muzurluk geçirmese aklından diye düşünürken küçükken ne maceraların içine atıldığım geldi sırf onun için bir de benim minik kardeşim... Ah burada olsa olabilir mi? Gİtti evlendi ve yuvadan çoktan uçtu. Sonrası sonrasını düşünmek bile istemiyorum, o kaza nereden geldi. Bu gezegenden kaçmamaları lazımdı hele de bu kadar kabul görmüşken herkese karşı çıkmakta neyin nesiydi? Zaman öyle bir geçiyor ki anlam veremiyorsun. Şimdi iç seslerimemi güvenmeli yoksa her daim yanımda olmayı sevdiğim Jeffrey'e mi? Dalıp gittiği diyarlardan uyanma vakti gelmişti. "Heyy Jefrrey ne dersin burada başka ne harikalar yatıyor. Bilmiyorum, sanırım artık kendi evimizi ve hayatımızı buraya kuruyoruz ne dersin? Bir de ne var biliyor musun? Umut ve mutluluk yüzümüzden eksik olmasın. Evet, hayatımızın her yerinde bunu hakketmedik mi? Bana bakma eğlenceli yanımı da unutmadım; ama cidden şaşırtıcı bir atmosferle karşı karşıyayım ve sen her daim güvenebileceğim tek kişisin.. Bu yüzden tekrardan teşekkür ederim. Şimdi bir eğlenceye varsak ya da dur şu odanı nasıl dekore edeceğini konuşalım. Bir kaç dolap, masalar hazır olduğuna göre, evet çipler en önemli hazinemiz bu olmalı... Onları kilitli bir dolaba koymalıyız. Ayrıca bir kaç çalışan da lazım, çok büyük olmasa da yapılandırma ve reklam için şart değil mi?" Bir anda eski haline dönmüş şen şakrak şakıyordu, iş onu her zaman oyalamıştı ve bugünde oyalacaktı. Hayatın hızında oradan oraya hızla koşarak yeni yeni modeller yaratmaya çalışıyordu. "Haa sen eskileri seversin, olmadı bir plak koyarız. Aaa vay canına var bile bunu getirtirmeyi unutmanı bekliyordum; ama her zaman ki gibi o başta geliyor değil mi?"Müziksiz yaşamayan bir arkadaşın olması ne güzeldi. Plakta ne olduğuna bakmadan koydu ve bir yandan da hayalindeki yazıları anlatıyordu. Bir muhabirle çalışabilerdi, binlerce röportaj yapabilirlerdi. Dedikoduların dibine vurabilerdi. Acıları bununla kapatarak yarınların anlamını yakalayabilerdi. Gözlerinde ki mavilikler her bahsedişinde daha da aydınlanıyordu ve en çokta bu halini severek daha da bir özgüven doluyordu. Zaman geçiyormuş gidiyormuş, birileri kaybolup geliyormuş kimin umurundaydı. O sadece bu anda yaşadıklarına ve geleceğine bakmalıydı. Umut her yerdeydi ve metallerle kaplı olsa da bir kaç değişik tabla çicek eklemesi yapabilirlerdi. Her şey umut dolu taa ki Jeffrey'nin sesle verdiği komuta kadar, ani şeylere karşı korku dolu gözlerle bakan Aurora ne olduğunu anlamaya çalışıyordu. Bir anda önüne açılan terasla ağzı bir karış açık kalmıştı. "Burası inanılmaz, ayrıca manzara dışarı bakıyor ve bu masa da neyin nesi bir anda her şey yerli yerine oturdu. Bu bir rüya değil mi? Aslında gerçek olan yeri abartıya kaçırdım ben, yok değil evet sen cidden her şeyi umulmadık yapmayı seviyorsun"diyerek onun bir kere daha boynuna atladı. Jefrrey çocukluğundaki gibi muzurluğuna devam ederek onu sırtına alıp hızla koşmaya başlamıştı. Yedisinde neyse yetmişinde de olacak eğlenceli Jeffrey, hızın sonuna vurmanın rüzgarın ve güneşin verdiği sıcaklığın keyfinde eğlence... Bundan öte diyar var mıydı? Yoktu ve her şey daha yeni başlıyordu.
|
|
|
Post by Jeffrey Phoenix on Jul 9, 2011 3:39:54 GMT 3
Güneş gözümü alıyor bu saatlerde, ya da gerçekten gözlerim doluyor. Hangisi olduğunu bilmiyorum, aslında düşünmekte istemiyorum. Sırtımda hayatımı paylaştığım, geri kalanını paylaşmak istediğim arkadaşım, dostum, ortağım Aurora varken bunlar çokta önemli değil. Her zaman neşeli biri oldum, hele ki onun yanında üzüntüye yer vermemeye hep özen gösterdim. Güldüğünü görmek huzuru nasıl bulacağıma yardımcı olmuştur en başından beri, tanıştığımızdan beri… Odamdan teras katına çıkacağımızı düşünmüyordu, bu onun için ani olmuştu hak veriyorum. Ama ikimizin de eğlendiğimiz hakkında hiç şüphe yoktu. Çocukluğumuzdan beri yapardık bu hareketleri. Hep benim sırtıma atlardı, yapacak bir şey bulamayınca bende koşmaya başlardım. Sürekli koşardım. Kahkahalar atardık beraber, zaman biraz eğlenceli geçiyorsa, beraber olduğumuzda geçiyordu. Biraz eğlendikten sonra durmanın vakti gelmişti artık. Ne yüksek, ne alçak bir binanın en tepesinden, sağda solda daha büyük binalardan görebildiğimiz kadarıyla etrafa bakıyorduk beraber. ‘Umarım her günümüz böyle eğlenceli geçer Aurora. Seni çok özlediğimi fark ettim. İyi ki bugün gelmişsin. Yoksa kimi sırtıma alacaktım ben?’ Hafif bir kahkaha attık beraber. Beraber dedim de, her şey beraber olunca güzel. Tek başına bu hayatın, bu iş yerinin, derginin, bu gezegenin, bu evrenin ne manası var ki. Kendi kendine konuşarak, hep kendinle vakit geçirerek nereye kadar götürülebilir ki yaşantılar. Zamanın nasıl geçtiğini anlamadan Aurora ile sohbet ettik. Aklımıza gelip gelebilecek her şeyden konuştuk bu süre zarfında. Eskiden, yeniden, gelecekten, beklentilerden uzun uzun konuştuk. Bir konu bir başka konuyu açıyordu sürekli. Amansız konuşmalar içerisindeydik ki, güneş artık terasa vurmaktan vazgeçmişti yavaş yavaş. Odama doğru ilerlerken bir an göz göze geldik. Sanki saatlerce kilitlenip kaldık öyle. O anda ne düşünüyordu kim bilir. Acaba benim düşündüklerimi okuyabiliyor mudur? Yok, hayır okuyamıyordur herhalde, okusaydı daha farklı davranırdı. ‘Önden bayanlar. Akşamüstü hava biraz serinledi tabii. Bu anlamlı saatleri bana yaşattığın için çok teşekkür ederim Aurora. İyi ki varsın.’ Teras katından henüz inmiştik ki odamdan gelen müzik sesiyle kendime geldim. Koleksiyonumun en nadide Jazz parçası çalıyordu. Bir de bu güzel günün sonlarında baş başa yapılabilecek bir dansa hayır diyemezdim açıkçası. Beraber yürümeye devam ettik. Boş odanın verdiği etkiyle notalar kafamın içinde yankılanıyor, yankılandıkça da beni kendine bağlamaya devam ediyordu. Aurora bunu hiç beklemiyordu biliyordum ama bende kendime engel olamıyordum. Karşısına geçtim ve yürümesini engelledikten sonra ona elimi uzattım. ‘Biraz dans etmeye ne dersin?’
|
|
|
Post by Aurora Lauren on Jul 9, 2011 17:56:41 GMT 3
Güneş yüzüme vuruyor ben çocukluğumda ki gibi Jefrrey'nin sırtında oradan oraya sürükleniyorum. Geçmişin derinliklerine gitmemek adına mutlu mutlu kahkalar atıyorum. Acaba bu andan memnum mu? Çocukluğumuzda ki kadar rahat ve güven verici bu yerde mutlu olmamak elde değil. Ne kadar emin olamasam da ben onun yanında hep yalandan çıkıp olduğum kişiye büründüm ve bu bana ayrı bir güzellik kattı. Biliyorum aradan ne kadar zaman geçse de biz arkadaşız ve her şeyi sadece bir arada yaşayan meslek ortaktaşıyız. İlgi alanlarımız hep aynı olmuştu ve ben bunu hep geleceğin işareti olarak görürdüm. Ne yöne gideceği belli olmadan düşüncelerin içinden gözlerimi açtığımda onun sırtından inip manzaranın güzelliğinde kendimi yitirmiştim. Etrafa baktığımda her şey orta karardı ve bu beni buraya güven duymaya itiyordu. Düşünceler birbirine geçmeden Jeffrey'nin sesini duyuyorum. Hiç değişmeyen o vurgulu sesiyle bugün iyi ki burada olmamdan ve beni ne kadar özlediğinden bahsetti, tabi bu özlemin ardına sıkıştırdığı minik espri aslında o çocukluğun ve hala içinde kaybolmayan saflığın simgesiydi. Küçük bir kahkaha attıktan hemen sonra Aurora gene düşüncelerin içindeki baloncuğa düşmüştü. Konuşmak bu güzel anı ona göre bozmak demekti. O yüzden zamanın ilerlemesine ve yanındaki güzelliklere kendi içinden defalarca teşekkür etti. Burada olmak onu umutlu kılıyordu işte ve zaman bir tek Jeffrey olunca aydınlanıyordu. Belki onun esprilerinden ya da yüzünde ki gülümseme ve gamzeleri... Oldum olası buna hayrandı Aurora; fakat hiçbir zaman dostluğunu yitirmekten korktuğundan söyleyememişti. Hep yan yana yürümelerine rağmen o konuya gelince susuyorlardı, belki ileri görmemek daha da anlam yüklüyordu yarınlara... Evren onları her daim birlikte kucaklayacaktı ve Aurora her şekilde Jeffrey'nin yanında olacaktı.
Hava kararmaya ne ara yüz tutmuştu, soğuktan üşümeye başlayan bedeni ister istemez titredi. Jeffrey her zaman ki gibi anlamış, içeri girmeye dair bir şeyler söylüyordu. Aurora susmayı tercih ediyordu, çünkü bazen susarak gözlerle konuşmayı severdi. Gözlerinin birbirinde dinlediği ya da güven dolduğunu ancak o zaman anlıyordu. Onu ne olursa olsun seviyordu. Kelimelerle arası çok iyi olsa da bu anca yazınca oluyordu, söylemde zayıftı belki de o anı bekliyordu. Terasın kapısından odasına yol alırken nefesler kesilip gözler buluştu ve o ana ikisi de anlam veremedi, onca senenin ardından buluşmak mı onları bu kadar serseme döndürmüştü yoksa büyümenin getirdiği sahiplenme duygusu mu? Hiçbir şeyi bilmiyorlardı. Bilmeden girilen bu yollarda her zaman bayanlara öncelik verilirdi. Aurora ona yol veren dostuna teşekkür etti. "Konuşmak bazen çok saçma ben senin beni anlamanı isterdim, oysa zaman ne geç ne de erken sadece biz burada akşamı ettik ve sen onca zaman sonra hiç değişmemiş gözlerinle bana bakıyorsun" sesli mi sessiz mi olduğu belli değil, dili şiirlere kaçardı ara sıra, bunu duymuş gibi müzik başlamıştı ve Jeffrey'nin dayanamadığı tek şey Jazz'dı. Bunu adı gibi biliyordu ve onu takmıştı; ama bu şarkı onca zaman sonrasının aynı şarkısı hatırlar mıydı o geceyi? Sarhoş olduklarını biliyordu ve sonrası sabah kalktıklarında yanından ayrılan bir benliği ve yanımda vardın, hayır rüyandaydım. Umudu hep yanı başına koyuyordu Aurora ve o güne ne kadar pişman olsa da şimdi yeniden büyümüş halleriyle başlıyordu. Bu sırada düşüncelerini okumuşcasına bir teklif, kendine engel olamıyorlar mıydı? Yoksa içlerinde ki yalnızlık ve uzun süreli özlem dostluğun temel taşlarını daha da ileriye mi sürüklüyordu
Hiçbir şey demeden ellerini tuttum ve dans etmeye başladık. Ardından konuşmanın zamanı geldi ve başladım. "Jeffrey hatırlıyor musun? Ya da bu şarkı sana ne anımsatıyor biliyor musun? Aslında bunu hiç bilmiyordun. Çünkü ben o gün gitmiştim ve sonra sana dediğim tek şey vardı. Sen sadece bir rüya alemine dalıp uykunda yürüyerek ormana varmışsın. Bir başına dolunayı izlemeyi seversin sen; fakat o gün orada bende vardım. Ne garip şimdi bunu anlatmak bile beni korkutuyor, aslında çok bir şey değildi. Yani ne olduğunu hatırlarsan eğer o sarhoş günümüzde belki belki... Benim o an ki deliliğimi mazur görebilirsin" Yüzü kıpkırmızı kesilmişti. Neden söylemişti ki böyle bir şeye ne gerek vardı, söylemese hiçbir şeyi bilmeden dans edecekler ve sonunda ayrıldıklarında yarın görüşeceklerini bilerek veda edeceklerdi. Yok Aurora gene kendini mahvetmeyi seçiyordu, Jeffrey'nin yüzüne bakarak dans edemiyor. Onun yerine sanki dışarda yakalamak istediği bir manzara varmışcasına onu kovalıyordu. Onca sene geçmişti ve hala çocukluğunu bırakamamıştı işte, bir türlü büyüyememişti ve hiçbir alışkanlık kolay unutulmuyordu. Ayrıca sevmenin aşkın derinini yaşamıştı o zamanlar Jeffrey başka kızlarla çıksa da o hep onu sevmişti, dostu olarak kardeşi olarak daha ilerisine gelince işte sadece bir o gün yaptığı ve sonrasında gördüğünde hep başkalarıyla oyalandığı günler... Her arkadaşlıkta olmuyor muydu? Oluyordu bu yüzden dert etmesi gereken tek şey işiydi "Partimizi çok şaşalı bir şekilde organize etmeliyiz biliyorsun değil mi? Burayı ayrı bir formata sokmak gerekecek; ama önce odalarımız tamamen istediğimiz gibi otursun ve burada çalışan bir kaç kişi? Bir başımıza çalışmak istesem ve bana her daim güven versen de, burası bizim için büyük ve her şeyi halletmek için çalışanlar şart?" bir yandan hala dans ederken Aurora kafasındaki her şeye bir cevap bulmuşcasına partiye atlamıştı. Jeffrey anlam veremez bakışlarla arkadaşını süzdü. Biliyordu ki peşini bırakamayacaktı; fakat gene de Aurora ondan kaçmaktansan işe sığınarak gene onun kollarında olmayı seviyordu.
|
|