Post by Arutha ConDoin on Jul 5, 2011 0:25:28 GMT 3
Saygın
3. yılımı doldurdum
3. sınıf
.Kısa çığlıklar büyük çocuğun olayın büyüklüğünü anlamasını sağlıyordu. Önünden giden küçük bücüre gözlerini dikmişti, ne olduğuna dair fikri yoktu. Biraz önceki sessizlikten eser yoktu. Etrafı çevreleyen öğrencilerin birbirlerine sordukları sorular aklını karıştırıyordu. Bağırışların arasında ilerleyen ikili yavaş yavaş hız kesiyordu sanki. Küçük çocuğun kısa kısa nefes alışları dikkat dağıtıcı bir şeydi büyük çocuk için, büyük bir kapının yanlarına yaklaşıyorlardı sanki. Küçük çocuğun hızla duruşu, büyük çocuğun ona çarpma şansını artırmıştı. Büyük çocuk, küçük çocuğa çarpmamak için kendini yere yavaşça bırakmıştı. Büyük çocuk kafasını kaldırdığı anda gördüğü manzara karşısında afallamıştı. Boğazında düğümlenen birkaç sözcüğü içine atarak, ayağa kalkmaya çabaladı. Elleriyle kendini yere bastırırken,ayaklarını tabanlarını yere gelecek şekilde basmıştı ama gözleri hala dışarıdaydı. Kapıya doğru birkaç adım attıktan sonra elini duvara dayayarak söylendi ‘ Merlin’in kirli donları adına! Bu nedir böyle?! ’ Gözlerinin gördüğü şeylerin yalan olmasını isterdi büyük çocuk.Maalesef ki büyük bir sis bulutu, sanki acelesi olmayan bir araç gibi yavaşça yol alıyordu.
.Ölümle başlayan birçok hikaye vardır aslında. İşte o ölümle başlayan bir hikaye aslında bu. Herkesin inkar ettiği hikayelerden ,korkunç da olsa bir o kadar gerçeklerdir.Korku…İnsanın içini saran ve onu uyutmayan tek his. Neden bu kadar korkaktı bazı kişiler .Gaspard ölümle tanışmak için can atarken. Ölürken söylenen sözler yerine muzip gülümse her zaman hoşuna giderdi Gaspard’ın. Ölümle dalga geçercesine gülümsemek. Niye kendini yorar ki insan ölürken. Birkaç söz için enerjisini harcamak. Ölüm… Bitişi olmayan bir yarış gibiydi, bu yarışta sonsuza kadar direnmeyi beklemek. Ne aptalcaydı, bir o kadar şapşalcaydı bitmeyeceğini bildiğin bir yolun bitmesini beklemek. Ne kadar korkunç gibi gözükse de bir o kadar çekiydi karanlık. Herkesi içine çeken bir karizması vardı. Bazı kişileri korkutan karanlığın birçok anlamı olduğu söylenirdi. En yaygını da ölümdü, birçok korku filmin ana yapısının altında yatan temel karanlıktı. İnsanların içini ürperten bir havası vardı. Sonsuzluktan uzanan bir eli tutmak gibiydi ölüm. Ölülerin üstlerindeki dumanların sindiği bir el. Gözlerini kapayarak yutkundu. Her ince ayrıntıyı düşünmek, onlarla yaşamak. Ölüme doğru koşturmak, ellerini açıp yalvarmaktan daha mı cesaret isterdi. Kim biliyordu peki bunları.Sis yavaşça dağılıp içindeki yaratıkları gösterirken bütün yaratıkların gözlerinin onun üzerinde olması da onun kaçma dürtüsünü tetikledi, ela gözlerinden akan korku ile arkasına bakmadan koşmaya başladı. Merdivenlerden hızla çıkarken ne yapacağını bile düşünemez haldeydi, beynine hükmeden görünmez bir güç sanki onu koşmaya itiyordu. Korkmuş ve küçük bir çocuk gibi ıslanmış ela gözleriyle arkasına bakış attığında kanatlı bir canlının ona bakış attığını görmüştü. En yakınındaki sınıfa hızla giriş yapıp, kapıyı kapatıp kilitlemişti. Bu da yetmezmiş gibi eline ne geçtiyse kapının önüne koymuştu. Sınıfın köşesine sinmiş 17 yaşlarında bir korkak, ne olduğunu bilemeyen, kendini aramaya korkan bir insan. Kapıya yapılan darbeler işe yaramıyordu ki yaratıkların akılsız olmadığını ona söyleyen olmamıştı. Bir camın kırılış sesi kulaklarını doldurdu. Odanın diğer köşesinde gördüğü o kanatlı yaratığın yüzünde oluşan sinsi gülümseme ile kendine geldi. Hemen kapının yanına gidip önüne koyduğu şeyleri temizlemeye çalıştı ama o anda o kanatlı canavarın kuyruğunun darbesiyle kendini duvarda buldu. Konuşma yetisini kaybetmişti sanki, ona bakarken gözlerinin aldığı halden kendisi de hoşnutsuzdu. Üstüne gelen o kanatlı yaratığın yüzündeki o sinsi gülümseme onu daha çok korkutuyordu. Yerde gördüğü çivili bir odun parçası ne yapması gerektiğini hatırlatmıştı ona. Önüne kadar gelen ve neredeyse burun buruna durduğu o kanatlı canavara inat sinsice gülümsedi. Bu gülümseme onu afallatmıştı ve yerde bulunan tahtayı aldı ve hırsla sallayarak çivisini o yaratığın başına gelmesi için dua etti. Başına oturan çivi ile yere düşen yaratığı görünce sinirine hakim olamayıp beş kez daha kafasına vurmuştu. Yerde çığlıklar içinde ve Gaspard’ın gözlerine bakarak ölen yaratığın etrafında bulunan kırmızı oluşumun o şüphesiz onun kanı olduğuna emindi. Elinde bulunan o sopayı sallayarak elinden çıkardı. Olası bir durum halinde onun kalkmasına fırsat vermemesi gerekiyordu. Hızla kapının önündeki engelleri kaldırdı ve kilidini açıp hızla çıkmak istedi ama buna izin vermeyecek olan diğer bir kanatlı yaratık oradaydı. Arkadaşını yerde kanlar içinde görünce Gaspard’ın boğazını tutup hızla duvara çarptırdı. Yere düşen Gaspard’ın kafasını kaldırarak mermer zemine vurdurdu. Kafasını kaldırdığında çocuğun kaşının yarıldığını fark etmişti ve bu onun gülümsemesine neden oldu. Yüzüne doğru attığı yumrukla gözünü morartmıştı.Dudağı patlak,gözü mor ve kaşı yarık şekilde karşısında duran varlığı 3 kişi gibi gören Gaspard şüphesiz ki ölse bile bunu tanrıların huzurunda anlardı. Gaspard’ı yüzüne sert inen ve onu ayıltan bir tokat kendine getirdi. Yaratığın yüzüne bakarken asaletini korumaya çalışıyordu. Ne yazık ki o çivili sopa şu anda yanında değildi. Yaratığın keskin çığlığı ile kulaklarını kapadı. Yaratık acı içinde yere düştü ve çocuğun karşısında duran kişinin elindeki yay bunu onun yaptığını açıklıyordu. Koşarak çocuğun yanına gelen çocuk elindeki mızrağı attı ve çocuğu kucaklayarak taşımaya başladı çocuğun yüzünde oluşan korku dolu ifade geçmiş ve kendini salmıştı.Yavaşça bırakmasını söylediği onu taşıyan çocuğa. Yavaşça omzuna tutunarak yürümeye başladı.Gözlerinde bir anlamsızlık vardı. Merdivenin bir basamağına oturdular ve çocuğun ona olayı açıklamasını dinledi ‘ Dostum aslında sen… Bu sana nasıl açıklanır bilemiyorum. Baban olarak sana tanıtılan kişi aslında senin baban değil. ’ Gaspard tam itiraz edecekken lafa girdi ‘ Hayır! Senin baban ölü değil. Aslında sen bir yarı tanrısın! Yunan mitolojisindeki bir tanrının oğlusun ve ben de senin koruyucunum. ’ Yüzünde oluşan kısa bir şaşkın ifade ile konuşmaya çalıştı ‘ Nasıl yani… Şimdi benim bir babam ve o aslında bir Tanrı ha?! Benimle dalga geçmezsen daha memnun olacağım Myrna. ’ Yavaşça kalktı ve duvara dayanarak yürümeye çabaladı o anda yanına gelen Myrna bir çok şeyi açıklamaya çalışıyordu aslında ‘ Seninle dalga geçtiğimi kim söyledi ha?! Sen gerçekten bir Tanrı’nın çocuğusun. ’ Yüzündeki dalga geçer ifade ile Myrna’ya döndü. İnanmak istemiyordu ama biraz önce yaşadıklarının başka bir izahı olmadığını biliyordu.Yüzünde oluşan gülümseme ile Myrna’nın yüzüne baktı.Küçük bir arabanının içinde 2 kişi olarak yol alıyorlardı.Bir ormanın derinliklerine doğru ilerlerliyorlardı.Arabayı sağa çekerek indiler.Orman’ın derin yerlerine inerek bir kampı aramaya başladılar.O kampın adı ‘Melez Kampı’ydı…[/size][/ul]
3. yılımı doldurdum
3. sınıf
.Kısa çığlıklar büyük çocuğun olayın büyüklüğünü anlamasını sağlıyordu. Önünden giden küçük bücüre gözlerini dikmişti, ne olduğuna dair fikri yoktu. Biraz önceki sessizlikten eser yoktu. Etrafı çevreleyen öğrencilerin birbirlerine sordukları sorular aklını karıştırıyordu. Bağırışların arasında ilerleyen ikili yavaş yavaş hız kesiyordu sanki. Küçük çocuğun kısa kısa nefes alışları dikkat dağıtıcı bir şeydi büyük çocuk için, büyük bir kapının yanlarına yaklaşıyorlardı sanki. Küçük çocuğun hızla duruşu, büyük çocuğun ona çarpma şansını artırmıştı. Büyük çocuk, küçük çocuğa çarpmamak için kendini yere yavaşça bırakmıştı. Büyük çocuk kafasını kaldırdığı anda gördüğü manzara karşısında afallamıştı. Boğazında düğümlenen birkaç sözcüğü içine atarak, ayağa kalkmaya çabaladı. Elleriyle kendini yere bastırırken,ayaklarını tabanlarını yere gelecek şekilde basmıştı ama gözleri hala dışarıdaydı. Kapıya doğru birkaç adım attıktan sonra elini duvara dayayarak söylendi ‘ Merlin’in kirli donları adına! Bu nedir böyle?! ’ Gözlerinin gördüğü şeylerin yalan olmasını isterdi büyük çocuk.Maalesef ki büyük bir sis bulutu, sanki acelesi olmayan bir araç gibi yavaşça yol alıyordu.
.Ölümle başlayan birçok hikaye vardır aslında. İşte o ölümle başlayan bir hikaye aslında bu. Herkesin inkar ettiği hikayelerden ,korkunç da olsa bir o kadar gerçeklerdir.Korku…İnsanın içini saran ve onu uyutmayan tek his. Neden bu kadar korkaktı bazı kişiler .Gaspard ölümle tanışmak için can atarken. Ölürken söylenen sözler yerine muzip gülümse her zaman hoşuna giderdi Gaspard’ın. Ölümle dalga geçercesine gülümsemek. Niye kendini yorar ki insan ölürken. Birkaç söz için enerjisini harcamak. Ölüm… Bitişi olmayan bir yarış gibiydi, bu yarışta sonsuza kadar direnmeyi beklemek. Ne aptalcaydı, bir o kadar şapşalcaydı bitmeyeceğini bildiğin bir yolun bitmesini beklemek. Ne kadar korkunç gibi gözükse de bir o kadar çekiydi karanlık. Herkesi içine çeken bir karizması vardı. Bazı kişileri korkutan karanlığın birçok anlamı olduğu söylenirdi. En yaygını da ölümdü, birçok korku filmin ana yapısının altında yatan temel karanlıktı. İnsanların içini ürperten bir havası vardı. Sonsuzluktan uzanan bir eli tutmak gibiydi ölüm. Ölülerin üstlerindeki dumanların sindiği bir el. Gözlerini kapayarak yutkundu. Her ince ayrıntıyı düşünmek, onlarla yaşamak. Ölüme doğru koşturmak, ellerini açıp yalvarmaktan daha mı cesaret isterdi. Kim biliyordu peki bunları.Sis yavaşça dağılıp içindeki yaratıkları gösterirken bütün yaratıkların gözlerinin onun üzerinde olması da onun kaçma dürtüsünü tetikledi, ela gözlerinden akan korku ile arkasına bakmadan koşmaya başladı. Merdivenlerden hızla çıkarken ne yapacağını bile düşünemez haldeydi, beynine hükmeden görünmez bir güç sanki onu koşmaya itiyordu. Korkmuş ve küçük bir çocuk gibi ıslanmış ela gözleriyle arkasına bakış attığında kanatlı bir canlının ona bakış attığını görmüştü. En yakınındaki sınıfa hızla giriş yapıp, kapıyı kapatıp kilitlemişti. Bu da yetmezmiş gibi eline ne geçtiyse kapının önüne koymuştu. Sınıfın köşesine sinmiş 17 yaşlarında bir korkak, ne olduğunu bilemeyen, kendini aramaya korkan bir insan. Kapıya yapılan darbeler işe yaramıyordu ki yaratıkların akılsız olmadığını ona söyleyen olmamıştı. Bir camın kırılış sesi kulaklarını doldurdu. Odanın diğer köşesinde gördüğü o kanatlı yaratığın yüzünde oluşan sinsi gülümseme ile kendine geldi. Hemen kapının yanına gidip önüne koyduğu şeyleri temizlemeye çalıştı ama o anda o kanatlı canavarın kuyruğunun darbesiyle kendini duvarda buldu. Konuşma yetisini kaybetmişti sanki, ona bakarken gözlerinin aldığı halden kendisi de hoşnutsuzdu. Üstüne gelen o kanatlı yaratığın yüzündeki o sinsi gülümseme onu daha çok korkutuyordu. Yerde gördüğü çivili bir odun parçası ne yapması gerektiğini hatırlatmıştı ona. Önüne kadar gelen ve neredeyse burun buruna durduğu o kanatlı canavara inat sinsice gülümsedi. Bu gülümseme onu afallatmıştı ve yerde bulunan tahtayı aldı ve hırsla sallayarak çivisini o yaratığın başına gelmesi için dua etti. Başına oturan çivi ile yere düşen yaratığı görünce sinirine hakim olamayıp beş kez daha kafasına vurmuştu. Yerde çığlıklar içinde ve Gaspard’ın gözlerine bakarak ölen yaratığın etrafında bulunan kırmızı oluşumun o şüphesiz onun kanı olduğuna emindi. Elinde bulunan o sopayı sallayarak elinden çıkardı. Olası bir durum halinde onun kalkmasına fırsat vermemesi gerekiyordu. Hızla kapının önündeki engelleri kaldırdı ve kilidini açıp hızla çıkmak istedi ama buna izin vermeyecek olan diğer bir kanatlı yaratık oradaydı. Arkadaşını yerde kanlar içinde görünce Gaspard’ın boğazını tutup hızla duvara çarptırdı. Yere düşen Gaspard’ın kafasını kaldırarak mermer zemine vurdurdu. Kafasını kaldırdığında çocuğun kaşının yarıldığını fark etmişti ve bu onun gülümsemesine neden oldu. Yüzüne doğru attığı yumrukla gözünü morartmıştı.Dudağı patlak,gözü mor ve kaşı yarık şekilde karşısında duran varlığı 3 kişi gibi gören Gaspard şüphesiz ki ölse bile bunu tanrıların huzurunda anlardı. Gaspard’ı yüzüne sert inen ve onu ayıltan bir tokat kendine getirdi. Yaratığın yüzüne bakarken asaletini korumaya çalışıyordu. Ne yazık ki o çivili sopa şu anda yanında değildi. Yaratığın keskin çığlığı ile kulaklarını kapadı. Yaratık acı içinde yere düştü ve çocuğun karşısında duran kişinin elindeki yay bunu onun yaptığını açıklıyordu. Koşarak çocuğun yanına gelen çocuk elindeki mızrağı attı ve çocuğu kucaklayarak taşımaya başladı çocuğun yüzünde oluşan korku dolu ifade geçmiş ve kendini salmıştı.Yavaşça bırakmasını söylediği onu taşıyan çocuğa. Yavaşça omzuna tutunarak yürümeye başladı.Gözlerinde bir anlamsızlık vardı. Merdivenin bir basamağına oturdular ve çocuğun ona olayı açıklamasını dinledi ‘ Dostum aslında sen… Bu sana nasıl açıklanır bilemiyorum. Baban olarak sana tanıtılan kişi aslında senin baban değil. ’ Gaspard tam itiraz edecekken lafa girdi ‘ Hayır! Senin baban ölü değil. Aslında sen bir yarı tanrısın! Yunan mitolojisindeki bir tanrının oğlusun ve ben de senin koruyucunum. ’ Yüzünde oluşan kısa bir şaşkın ifade ile konuşmaya çalıştı ‘ Nasıl yani… Şimdi benim bir babam ve o aslında bir Tanrı ha?! Benimle dalga geçmezsen daha memnun olacağım Myrna. ’ Yavaşça kalktı ve duvara dayanarak yürümeye çabaladı o anda yanına gelen Myrna bir çok şeyi açıklamaya çalışıyordu aslında ‘ Seninle dalga geçtiğimi kim söyledi ha?! Sen gerçekten bir Tanrı’nın çocuğusun. ’ Yüzündeki dalga geçer ifade ile Myrna’ya döndü. İnanmak istemiyordu ama biraz önce yaşadıklarının başka bir izahı olmadığını biliyordu.Yüzünde oluşan gülümseme ile Myrna’nın yüzüne baktı.Küçük bir arabanının içinde 2 kişi olarak yol alıyorlardı.Bir ormanın derinliklerine doğru ilerlerliyorlardı.Arabayı sağa çekerek indiler.Orman’ın derin yerlerine inerek bir kampı aramaya başladılar.O kampın adı ‘Melez Kampı’ydı…[/size][/ul]