|
Post by Orion Rynkar on Jun 22, 2011 18:01:05 GMT 3
~ Çarşamba günü son 3 saat ~ Pazartesi 3. saat teorik Doğa Hakimiyeti dersi yapılmış, bu 3 saat pratik ders için Nehir Kenarı'nda buluşulacak ve oradan Seralar'a gidilecektir. ~ Hava yağmurludur. ~ Öğrencileri Nehir Kenarı'ndan alan Eğitmen Orion Rynkar; kapalı seralarda tehlikesiz bitkiler sınıfına yönelir ve dersin içeriğini açıklar: "Eupujia. Mor yapraklı, zarif çiçekler. Yaprağının tek rengine, bu çiçeğin küçümenliğine bakıp aldanmayın derim; çünkü Chypieux üzerindeki parfümlerin çoğunun hammaddesi Eupujia'dır. Detaylı bilgiyi zaten geçen dersimizde anlattım. Bugün teker teker çalışacak ve önlerinizdeki kazanlara birbirleriyle karıştırmadan ayıklayarak Eupujia yapraklarını, çiçeklerini, dallarını dolduracaksınız. Ders bitiminde ayıklanmamış tek bir Eupujia istemiyorum. Başlayın!"
|
|
|
Post by Nicole Marissa Magdalene on Jun 22, 2011 23:23:12 GMT 3
Gün güzel aydınlığa adım atmak gibisi yok; fakat içinde biraz karanlık barındırıyorsa. İşte o zaman her şey son buluyor ve hayat tamamen farklı bir yönden başlıyor. Nicole hayatına yön veren tek şeyin bu okul ve oyalandığı dersleri olduğunu düşünmese, acaba beş dakika burada durur muydu? Aşık olduğunu düşündüğü Professör Orion'un dersi olduğundan olsa gerek diye içinden geçirirken, havanın aydınlığa çalan yağmurlu kokusunu içine çekti. Yağmuru güneşten daha çok severdi, çünkü o temizlik ve saflık getirirdi yarınlarına....
Ders başlamadan önce sabahın bir körü kahvaltıya gidiş ve ardından sürüklenerek kenara çekiliş, "Heyy sen biliyorsun ki ben senden büyüğüm ve içinde olduğun bu durum çekilmezse gece ormana gel." Hiçbir şey anlayamadığı bir çocuğun onu koridorun diğer bir ucuna çekmesiyle karşılaştığı bu duruma şaşa kalmıştı. Neyse ki ders nehir kenarındaydı ve Nicole çocuk yüzünden büyük bir ihtimal geç kalmıştı. Koşa koşa çıktığı okulun koridorlarından kapısını buldu ve açarak dışarı nehrin oraya koşmaya başladı.
Nefes nefes koştuğu bir kaç dakikanın hemen ardından, Orion'un derse tam o sırada gelerek öğrencileri gidecekleri yere götürdüğünü gördü. Hiç umulmadık bir yerde olabilirdi sıradanlığıyla göz boyamayan bir yerde... Nicole vardığı serada ne yapacaklarını anlamıştı bile ki tam o sırada sarı saçları dalganan ahenkle dalganan Profesör konuşmaya başladı. Parfüm, Nicole'ün sevmese bile zehirli ya da zehirsiz şekillere bürüyerek kişileri eğlendirdiği tek şey... Aslında hayat her türlü aydınlıktı. Çünkü adamın her anlattığını mavi gözlerinin içinde görüyor ve bir kere daha hissediyordu. Belki bu ulaşamayacak bir aşktı ama ulaşılamayan her zaman kıymete biner ve gözde olurdu. Ders her zaman ki gibi rutininde geçiyor ve ilerliyor. Nicole zamanın içinde kayboluyordu, her anlatılanı ezberinden tekrar edercesine yapıyor ve kokusunu hazırlamaya çalışıyordu. Hazırladıktan hemen sonra parmak kaldırdı ve Profesör'e kokuya bakmasını istedi her şekilde beğeneceğini bildiğinden kendinden emin bir gülümsemeyle söylemişti bunu ve ardından bir aferin alarak adamın mavi gözlerinin içinde güzel bir not almıştı. Nicole bunu hissederek bulutlara uzandığını hissedip mahcup bir şekilde teşekkür etti. Ardından da yanında ki arkadaşına yardım etti. Onun sonunda herkes yaptığı parfüm kokularını hocaya gösterdi ve her şey bir şekilde yerini bulup Orion'un "Dersimiz bugünlük bu kadar arkadaşlar, hepinize ilgil ve alakanızdan teşekkür ederim" diyerek dersi sonlandırdı. Nicole'ün bir umutlu yağmurlu günü de sona ermişti ve şimdi karanlık doğuyor bulutlar gelerek içini sıkıyordu.
|
|
|
Post by Elysionne Slezavak on Jun 24, 2011 0:05:46 GMT 3
“ Profesör Orion’la ilk dersimiz ha?” Diye homurdanarak başladı Elysionne gününe. Profesör Orion’u severdi fakat bazen onun kendini beğenmiş bir budala olduğunu düşünürdü. Sıcacık yatağından kalkıp, sopsoğuk sabahlığını hızla üzerine geçirirken, her sabah aynı saatte horlayarak çalar saat niyetine onu uyandıran oda arkadaşının yanına gitti. Birkaç kez dürtüp “Cidden, Orion’un dersine geç mi kalacaksın?” Diye lakayt bir gülümse oturttu suratına. Sonra hızla kıyafetlerini giymeye başladı. Arkadaşı yataktan kalktığında o çoktan odayı terk etmişti. Okulun ilk dersine iyi bir başlangıç için iyi bir de kahvaltının gerektiğini düşünen Elysionne derse beş on dakika kala reçelli kreplere, tereyağlı kızarmış ekmeklere sarılıyordu. Irkının özelliğinden olmalıydı ki derse birkaç dakika kala yetişmişti.
Her zamanki gibi muhteşem görünüyordu Profesör Orion. Hala uykulu gözlerle etrafa bakan Elysionne, Profesör’ün parfümlerle ilgili bir şeyler dediğini duyunca gözleri fal taşı gibi açılarak Profesör’ü izlemeye başladı. Tam bir parfüm hastasıydı çünkü Elysionne. Her sabah bir şişe parfümü üzerine boşaltırdı. Özellikle de erkek parfümlerini çok çekici bulduğu için onları kullanırdı. İlk dersin bu kadar eğlenceli bir konuyla başlamış olması Elysionne’nin keyfini yerine getirdi. “Hadi bakalım, iş başına.” Diyerek Eupujia denen bitkileri ayıklamaya başladı. O kadar narin görünüyordu ki bu bitkiler, onları koparmaya zar zor kıyıyordu Elysionne. Çok nadir görülen bir mor rengiydi bu. Yaprakları onun kadar güçlüydü sanki, koparılacak olduklarını biliyorlar fakat yine de dimdik duruyorlardı. O taze yeşillikleri hiç sönmeden ışıldıyordu. Yavaşça burnuna götürüp kokladı Elysionne çiçekleri. Bu kokuyu içine çekerken sanki aynı zamanda huzuru da çekiyordu içine. Saflığı, temizliği de. Ya dalları, tek bir diken bile yoktu bu incecik dallarda. Sanki birini, bir başkasını incitmekten korkar gibi içine içine büyütmüştü hepsini kendini incitmek pahasına.
Bir an elinde küçük mor bir çiçekle gelen, o zamanlar hayatının bir tek ondan oluştuğunu düşündüğü sevgilisi geldi aklına. Beyazları çekmiş, elinde çiçeğiyle kapısına dayanmıştı Elysionne’nin biricik çocukluk aşkı. Çok uzun fakat pek de sıradan olmayan ilk ve son ilişkisi. Eskiden gerçekten çok sevdiği fakat büyüyüp de annesi ile babasının yasak aşkları sonucunda yaşadıklarını gördüğünde onlar gibi savaşmadan ve yenilmeden vazgeçtiği ilişkisi. Severken bu kadar çabuk vazgeçmesini bir türlü anlayamamıştı o, Elysionne’ye direnmeleri, aşkları için savaş vermeleri gerektiğini anlatmaya çalışmış, fakat ne kadar dil döktüyse de başaramamıştı. Elysionne başını sağa sola sallayıp geçmişinden uzaklaşmaya çalışırken bir kazan dolusu bitkileri nasıl bir hızla ayıkladığını fark edip şaşmıştı. Geçmişin acısını, pişmanlıklarını zavallı bitkilerden çıkarmıştı. “Ben de bu bitkilere benziyorum sevgilim.” Diye gülümseyerek saklamaya çalıştı akan bir iki damla gözyaşlarını. “Ben ikimiz için içime büyütüyorum dikenlerimi seni incitmemek adına.”
|
|