|
Post by Orion Rynkar on Jun 20, 2011 22:19:18 GMT 3
[/color][/ul] Dönemin açılışını ikinci sınıflara verdiği teorik ve oldukça sıkıcı bir dersle yapan Orion; güneşin bulutların arkasına saklandığı yağmur kokulu bu eylül gününde tehlikeli bitkilerle birlikte üç saat geçireceği için halinden memnundu. Üzerine geçiriverdiği turuncu bir kazak ve rahat kotuyla ahşap evinden çıkmaya hazırlanırken; bir kez daha azar işitip olay çıkarmamak adına – evet, tehlikesinden değil; azar yeme riskinden dolayı – önceden hazırlanmış renkli iksir şişeleriyle dolu çantayı omzundan geçirdi. Söz dinlemeyen öğrencilere karşı tahammülsüzdü, kendisinin zaten yeterince serbestlik tanıdığına inanıyordu (fazla “serbestlik” tanıyordu). Büyük öğrencilerle çalışmak tecrübeli olduklarından dolayı daha avantajlı sayılabilirdi; ancak her şeyi bildiklerini zannetmenin getirisiyle küstahlaşmaları doğrusu can sıkıcıydı. Kafasından hangi cinslerle başlayacağını geçirirken adımlarını sıklaştırdı ve Fısıldayan Ağaç Korosu’nun derinlerinden gelen gürültü kulağına ulaşınca iç geçirdi. "Günaydın millet! Sıraya, sıraya!” Ağaçların üzerinde birbirlerini kovalayan, bir köşede uyuklayan ve akla hayale gelmedik işlerle uğraşan öğrencilerle karşılaşmaya alışkındı. Birkaç dakika içinde dizilen kalabalık grup, hafifçe çiseleyen yağmurla birlikte ormanın derinliklerindeki seraya doğru ilerlemeye başladı. İlk iki sene temel bitki ve yaratıklarla tanışmışlardı; ama artık işin ciddiyeti artmıştı. Yapacakları herhangi bir yanlış hareket ölümcül sonuçlar doğurabilirdi; öğrencilerin çoğunda bunun ağırlığıyla daha önce taşımadıkları bir dikkatin hakim olduğu anlaşılıyordu. Arkasında ezilen yaprakların haşin hışırtısı; üçüncü sınıfların tüm müfredatı bitkiler üzerine şekillendirildiğinden tüm sene birlikte olacakları seralara doğru yöneldi Orion. "Daha önce gördüğünüz en tehlikeli bitki Elexia Martina’ydı, onun bile şimdi görecekleriniz gibi ani fiziksel bir etkisi yok. Hatırlayanınız var mı, nedir Ele-Ma?” Kendi aralarında fısıldaşan öğrencileri susturmanın en kestirme yolunun sınıfa soru sormak olduğunu söylerdi hep Orion; gerçekten de seranın tehlikeli kısmındaki bitkilere fazla yanaşmadan göz ucuyla inceleyen ve birbirlerine sürekli bir şeyler gösteren gençler arasındaki uğultu aniden son buldu. Yüzüne düşen yağmur damlasını silerek açıkladı Orion: “Elexia Martina, kısaca Ele-Ma; meyvesi ezilerek uyuşturucu yapımında kullanılan bir bitki. Aslında bağımlılık yapmadığı için tehlikeli olmadığını düşünebilirsiniz; ancak çoğu dini ayinde ya da kendini tanrı ilan eden kişilerin müritlerini etkilemek amacıyla Ele-Ma kullandığı da kayıtlar arasında.” Konunun dağıldığını fark ederek boğazını temizledi ve devam etti: “Bugün, öldüren sarmaşıklarla uğraşacağız; Feadex’lerle. Gördüğünüz gibi karşı duvarın tamamı hepinize yetecek kadar bu bitkilerle dolu. Üçerli gruplarla sarmaşıkların başına geçmenizi ve üzerlerindeki kıymıkları temizlemenizi istiyorum. Feadex’lerin ete ihtiyacı yoktur ama kendine yaklaşan kişiyi; kendini savunmak için sararak boğmaya çalışır. İşte bu yüzden, biriniz kıymıkları alırken diğer ikiniz dalları tutarak bu tür durumların oluşmasını engelleyeceksiniz. Yanlış bir şey olursa yapacağınız ilk şey saran dalı kesmek ve beni çağırmak. Önlerindeki kovayı tamamen dolduran gruplar benden artı puan alacak. Başlayın!”
|
|
|
Post by Beatrice Brunsvold on Jul 10, 2011 0:21:51 GMT 3
Chypieux'un sıkıntılarını gezegen üzerinden silip götürmek için bir deli misali çırpınıp da en sonunda beyaz bayrağı çekmiş yağmurun ardından ortalığı kaplayan o isyankar sessizlik, her tarafı sarmıştı şimdi. Ara ara şiddetlenen rüzgarın masum uğultusundan ve kurumuş yaprak çıtırtılarının dışında hiçbir ses yoktu. Bomboş ancak bir o kadar anlam yüklü bu sükûnet akıllıyı delirtecek kadar karmaşık hissettiriyordu insana kendini. Oturduğu yerden yavaşça ayağa kalkıp perdeyi aralayan Beatrice, mavi gözleriyle izlediği ıslak manzaranın etkisinden çıktığında üstüne bir şeyler giymek için kıyafetlerinin bulunduğu yere doğru süzüldü bir melek gibi. Belki de soyundan ve ırkından gelen bir özelliktir bilinmez; bembeyaz şeyler giymeyi çok seviyordu ve yürüyüşü de tıpkı çocuksu bir meleği hatırlatıyordu. Yüzü de kusursuzdu usta bir ressamın elinden çıkmışcasına. Gözleriyle okyanusları çağrıştıran bir maviliği, utanırken kıpkırmızı kesilen bir pembeliği, uzun uzun saçlarıyla masum bir sarılığa sahipti genç kız. Ayna karşısında saçlarını tararken annesini hatırlatan bir hali vardı. Narin ellerini hafif siyahlarla süslenmiş saman sarısı saçlarının arasında gezdiren Beatrice'in karşısındakini kıskandıracak kadar masum bakışları vardı belki de her duffijinin sahip olduğu gibi. Anlatmaya gerek bile olmayan temiz çehresi kadar pak bir yüreği vardı sevdikleri için atan. Kimse için kötülük düşünmeyen kalbi sayesinde hayatta yaşadığı o talihsiz olaylardan sıyrılıp, kendi istediği hayatı yaşayabilmişti ya zaten. Ya da belki de o öyle sanıyordu, kim bilir...
Beatrice, çiseleyen yağmura eşlik eden rüzgarın azizliğine uğrayan güzellik meraklısı küçük kadınların, birbirini döven kavga meraklısı erkeklerin ve ders öncesi sadece biraz huzur isteyenleri erkenden yaşlanmış diyerek dalga geçip laf atanların arasından geçip giderken genç eğitmenin sesiyle irkildi. Sera yolunu takip etmeye başlamıştı şimdi de, önüne geçmeye çalışanlara engel olamadan. Aslında arkalarda kalmış olmasına rağmen mutluydu çünkü ıslanmayı seviyordu genç kız. Zaten bugün bundan önce düşünmesi gereken çok mühim konular vardı, artık masum bitkileri incelemeyecekleri gibi... Yeni şeylerle tanışmanın verdiği merak duygusu, korkusuna ağır basarken seraya ilk adımını attı. Hem, Bay Rynkar'ın dersinde korkuya gerek yoktu.
Öğrencilerin toparlanma seansı halen bitmemişken kendilerine yöneltilen Ela-Ma sorusuyla bir anlığına geçmişe giden Beatrice, hiçbir şey hatırlamadığının farkına varararak dudağını büzdü nahoşça. Uzun bir hatırlatmadan sonra gelen Feadex konuşması nedeniyle ormanın başından beri bastırmaya çalıştığı korku, yeniden başgöstermişti yerinde duramayan bir afacan çocuk misali. Eğitmenin talimatıyla gruplaşmaya başlayan öğrencilere bakan Beatrice, genç bir çocuğun elini tutup kendisine çekmesiyle içinden çıkmak isteyen korku duygusunu daha fazla bastıramayıp çığlığı basacaktı ki, oğlanın kusursuz yüzü ve yemyeşil gözleriyle karşılaşınca donup kaldı. "Bize yardım et lütfen, dikenleri ben ayıklayacağım, sen şunun ucundan tut yeter." Şaşkınlıktan açık kalmış ağzını kapayıp kafa sallayan Beatrice, başını evirip çevirip bitkinin tutulmaya uygun yerini bulmaya çalıştı kaşlarını çatarak. "Lütfen sıkı tutamazsam kızma." Lafı işiten oğlan aksine bir şey diyecekti ki genç kızın omzundaki silik melek yüzünü görünce vazgeçti. Az önce onu kolundan kabaca çektiği için de pişman olmuştu kızın ince bilekleri gözüne çarpınca. Kendini affettirmek istermişcesine yumuşak bir ses tonuyla "Peki, tutamadığın zaman eğitmeni çağır yeter." dedi.
|
|