|
Post by Dünya Valdeuk on Nov 18, 2010 20:42:48 GMT 3
İşletmeci olmak isteyen üyelerimiz, sitede Chypieux adlı kategori altına açılan dükkanlardan birini seçmek durumundadırlar. Şimdilik üye talebiyle yeni bir dükkan açma gibi bir opsiyon yoktur. Bütün dükkanları inceleyerek karakterinize ve kurgunuza en uygun olan işletmeyi seçerek bu başlık altından başvuru yapabilirsiniz.
Başvuru Formu; gerçek ad, rp deneyimi, istediği pozisyonlar (en az iki seçenek halinde), örnek rol oyunu bilgilerini içermelidir. Başvuranların karakter adları isim soyad formatında olmalıdır. Aksi durumlarda başvurular değerlendirilmeyecektir.
|
|
|
Post by Vera Valeriev on Nov 19, 2010 1:50:32 GMT 3
Damla Vera Valeriev 4 yıldan fazla Clecvin Bar - Striptizci Clecvin Bar - Barmaid Örnek rp için Lavoisier'nin başvurularına bakabilirsiniz.
|
|
|
Post by Dünya Valdeuk on Nov 19, 2010 2:26:51 GMT 3
Rütbeniz verilmiştir.
|
|
|
Post by Pearl Cousteau on Nov 19, 2010 20:27:12 GMT 3
|
|
|
Post by Dünya Valdeuk on Nov 19, 2010 20:31:01 GMT 3
Rütbeniz verilmiştir.
|
|
|
Post by Lixer D. Orion on Nov 22, 2010 0:17:22 GMT 3
Naber? 10 yılı aştı herhalde. Dövmeci falan fıstık şeyler işte. Yazılmıştı galiba, formaliteleri yerine getirelim.
|
|
|
Post by D. Joseph McBriant on Dec 5, 2010 14:37:30 GMT 3
Öncelikle nereye yazacağımı bilemediğim için buraya yazıyorum. Yanlış birşey yaptıysam özür dilerim.
Mehmet. Rpg ile tanışalı 7 ay oldu. ->YFİA Laboratuvarı - Mikrobiyolojik canlıları araştırma Profesörü ->YFİA Laboratuvarı - Entomoloji Profesörü
Öpnek RP:Times meydanında koşuşturan insanlar... Hepsi bir sebep uğruna sabahtan akşama kadar koşuşturuyorlar. Hayat bundan mı ibater sadece. Bir tutam para için hayatını harcaman. Hayat kısa değil mi? Eğlenmek için... zevkler için... En önemlisi yaşamak için hayat kısa değil mi? Peki ya o çocuklar; babaları tüm gün işteyken ve anneleride çalışıyorsa onlara sevgiyi kim verecek. Bakıcı mı? Yapay acı bir sevgi verir bakıcı sadece. Ya o insanlar gerçekten işlerini seviyorlar mı yoksa ailelerine iyi bir hayat sürmek için mi onlardan uzak kalıyorlar? Mutluluk kavramı; çok mu uzak bize şimdi? Bir küçük tebessüm bile büyütürken içimizdeki mutluluğu, neden somurtuyor bu insanlar? Köşe başında elinde poşetlerle bekleyen yaşlı teyze. Evde bekleyen kimsesi yokken o eve gitmek ister mi hiç? Yaşlılığında ona yoldaş olacak kişiler yokken... Ya şu ilerideki sırtında çanta olan küçük çocuk. O küçücük boyunla belki çoğu badireyi atlatmak istedin. Hayatın ezici tavırları altında kalmamak için kötü oldun. Kötü birşey yaptığında bunun kötü olduğunu söyleyecek bir büyüğün yoktu yanında belki. Peki ya sonra...? Hayat kimin için hayat? Şu hayatı tam tadına vararak yaşayan birisi var mı bu dünyada? İleride arkadaşlarıyla bir kafede oturan sarı saçlı kız. Gülüyor, eğleniyor... Ama gerçekten içide öyle mi? Gözlerinden okunanlar onu göstermiyor ama. Eskiden beri gelen gelenekler; noel günleri, şükran günleri... Sadece onlar birleştirir oldu bizi. Belki aile bireylerini bile... Yada bir ölüm. Evet bir ölüm. Aniden gelip soğukluğunu hissettiren duygu, yanlızlığın yanında olduğu duygu, yapacağın çok şey varken bırakıp gitmek bu dünyayı. Ne kadar acı değil mi? Peki o dünyada tatmak istediğin duygu eline paranın değdiğinde hissettiğin duygu mu? Benim böyle düşünmem çoğu insan tarafından kötü karşılanır belki. "Senin tuzun kuru. Zengin bir aileden geliyorsun ve elin paradan kurtulmuyor." Ama hepsi o değil. Kimse bunu anlamak istemiyor. Sevgimizi bile aksattırıyor bu çalışma stresi. Sevdiğin kadına / adama bile vakit harcayamıyorsun artık.
D'arcy tüm bunları düşünürken yürüyordu times meydanında. Hava kapalıydı ve hafif esen rüzgarla birlikte yüzüne vuran yağmur damlaları kendine getiriyordu onu. Düşünüyordu... Sadece düşünüyordu... O times meydanı kalabalığının yanında olmadığını hissederek düşünüyordu. Sadece kendisinin olduğunu... Hava yavaş yavaş kararıyordu. D'arcy ise boş gözlerle ileri bakarak yürüyordu sadece. Neden yürüyordu bilmiyordu. Nereye yürüdüğünü... Etrafındaki kalabalığa bir göz gezdirdi. Elinde telefonla sürekli konuşan insanlar vardı. Hepsi hızlı adımlarla bir karınca sürüsü gibi yürüyordu. D'arcy ise onların arasında trafiği aksatan bozuk bir araç gibiydi. Bunu umursamıyordu. Bir kafenin önüne geldiğini farketti. Havanın serinlemesi, rüzgarın ve yağmurun hissettirdiği soğuk duygu onu kafeye gitmeye zorladı. Kapıyı hafifçe itakleyerek açtı. uzun süre içeri baktı. Köşede birisi New York Times okuyordu. Önünde bulunan kahves,nden her yudum alışında etrafı izliyor sanki birini bekliyordu. Diğer tarafta oturan bir yaşlı bayan oturuyordu. Üzerinde giydiği cesur kıyafetle kendini gösteriyordu sanki. Parmağında onlarca yüzük vardı. Yönünü boş bir masaya çevirmişti D'arcy. Pencere kenarında bulunan bir masaya. Sakin ve emin adımlarla ilerliyordu. Bir anda bir garsonla çarpıştı. "Özür dilerim efendim" diyerek gülümsedi kızıl, kısa saçlı garson kız. Yirmili yaşlarda ve beyaz tenli. Hafif bir ingiliz aksanı kullanmıştı. D'arcy seviyordu ingiliz aksanını. Kendisi bir amerikandı ama ingiliz aksanı hoşuna giderdi. "Ben özür dilerim" diyerek karşılık vermişti D'arcy aynı tavırla. Yönünü boş masaya yönelterek ilerledi. Üzerinde bulunan ince ceketini çıkardıktan sonra masanın üzerine koydu. Masanın üzerinde kafeye ait birkaç parça eşya vardı. Sakince oturdu ve ellerini birleştirerek çenesinin altına alıp etrafı izlemeye başladı.
LOVE AND DEATH
Karşıda boynuna asmış olduğu kartonda bu yazılıydı yaşlıca bir adamın. Nedenini anlayamadan bakıyordu D'arcy o kartona. Gözleri dolmuştu. Bir damla gözyaşı yanaklarından aşağı süzülürken düşünüyordu. Aşk... Ne demekti aslında? İnsanlar neden aşık olurdu yada neye aşık olurdu. İlk görüşte aşk? Var mıydı bu gerçekten? D'arcy sevdiği bir kızla burada tanışmıştı. Yine bu oturduğu masada. Bir yıl önce. Dışarıda soğuk bir hava vardı ve yağmur hızlanmıştı. D'arcy yakındaki kafenin bu olduğunu gördü ve kendini içeri attı. Yağmurdan kaçan çoğu kişinin buraya girdiğini görmüştü. Masalar doluydu. Ancak şuanki oturduğu masada o zaman bir kadın oturuyordu. Kahverengi dalgalı saçları omuzlarında aşağı uzanmıştı. BEyaz teninin üzerinde belli belirsiz duran çiller ve saçlarıyla uzumlu açık kahverengi gözleri... Yavaşça yaklaşmıştı D'arcy "Oturabilir miyim?" Karşıdan ise insanı büyüleyici bir ses gelmişti "Elbette" Gülümsemesini yüzüne oturtmuştu kadın ve sessizce dışarıyı izliyordu. "New York'un yağmuru" dedi kadın D'arcy'e bakarak "Çok sert oluyor" "Evet " diyebilmişti D'arcy. Gözlerini kadından alamayarak. Farklı birşeyler hissetmişti. Anlam veremiyordu. Aşk mıydı bu? Ona bakıyordu sadece. Şu an yanında sadece onun olmasını istiyordu ve sadece az önceki sesini duymak istiyordu. Yanaklarından aşağı yüzülen birkaç tel saçı kenara itmişti eliyle kadın. Yüzü tamamen açıktı ve pürüzsüzdü. Bir insanın kişiliğini görmeden. Sadece ona bakarak ve sesini duyarak aşık olabilir mi insan? D'arcy o durumdaydı. Karşı koyamadığı bir duygu ele geçiriyordu tüm bedenini. Hızlanan kalp etışlarına hakim olamıyordu. Belki bir sevgilisi vardı kadının ve belkide evliydi. Daha tanışmamışlardı bile. "D'arcy, Adım D'arcy" dedi elini karşısındaki bayana uzatarak "Memnun oldum. Bende Kate" diye cevaplamıştı karşıdaki güzel bayan D'arcy'nin elini sıkarak. İngiliz aksanı vardı. Sanırım ingiliz diye düşündü D'arcy. "Afedersiniz birşey sorabilir miyim? İngilizsiniz sanırım?" dedi merak dolu gözlerle. "Evet ingilizim" dedi gülümseyerek güzel bayan "Çillerimden mi anladınız. İngilizlerin baş belası. BEyaz ten üzerine serpilmiş çiller" dedi hafif bir şekilde kıkırdayarak. D'arcy bu gülüşü herzaman yanında görmek için herşeyini verirdi şu an. "Ah! Hayır çiller... çok yakışıyor size" "Teşekkür ederim" Hafif bir sessizlik oldu. Daha sonra Kate konuşmaya devam etti. "New York'un en sevdiğiniz anı ne? Yani yağmurlu, karlı yada herhangi?" D'arcy düşünmeden cevap vermişti "Bu an zirveye tırmanıyor" Hafif bir gülümseme olmuştu Kate'in yüzünde.
D'arcy az önce çarptığı garson kızdan gelen sesle kendine geldi ve yanağındaki yaşı silerek ona döndü. "Ne istersiniz?" "cafe latte lütfen" diye kısa ve öz bir cevap vermişti garson kıza. Kız arkasını dönüp ilerlerken D'arcy dışarıyı izlemeye devam ediyordu. "Çok naziksiniz" diye cevap vermişti Kate. Yüzünde oluşan gülümsemesi gözlerinde de hissedilebiliyordu. Aşk bu diye düşündü D'arcy. Aşk tamda bu. Tanımadığın birisine karşı hissettiğin ilk heyecan. "Amerikaya neden geldiniz?" diye sordu meraklı gözlerle D'arcy. "Bir dergide çalışıyorum ve burada fotoğraf çekimi yapmak için geldim. Bir fotoğrafçıyım ben" demmişti Kate. Uzun süre konuştular. her dakika, her saniye birbirlerine dahada yakınlaşıyorlardı sanki. Konuşmanın sonuna gelmişlerdi artık. Havanın biraz daha düzelmesi sonucu Kate kalkacağını belirtti. "Benim artık gitmem lazım. Tanıştığımıza memnun oldum" dedi ve ayağı kalktı. Aynı tavırla D'arcy de ayağa kalktı ve "Bende memnun oldum. ah! telefon numarınızı alabilir miyim?" "Tabi" diyerek yanıtladı Kate ve numarayı yazım D'arcy'e verdi. Daha sonra arkasını dönüp gülümseyerek kafeden dışarı çıktı.
Ardından bir fren sesi... Bir çığlık... Yerde yatan güzel bir bayan...
D'arcy gülümsemesini birden kersi ve arkasına döndü. Ağzından dökülen bir kelime vardı sadece "KATE!"
D'arcy garsonun cafe latte'yi getirmeyisle tekrar kendine geldi. Gözyaşları sıklaşmıştı. "Teşekkür ederim" dedi ve elleriyle gözlerini sildi. Bir yıl önce, tam burada, bir bayanla tanışıyor ve tanışmasından birkaç dakika sonra o kişi ölüyor. D'arcy uzun süre elinde tuttuğu fincanla dışarıyı izledi gözü yaşlı bir biçimde. Artık düşündüğü tek birşey vardı "Kate...!"
|
|
|
Post by Dünya Valdeuk on Dec 6, 2010 18:50:57 GMT 3
Rütbeniz veriliyor.
|
|